Mahalleye gelmiştik. Batuhan arabayı evin önünde durdurmuştu. Batuhan'a bakışımı atmıştım. Kafasını sallamıştı. Arabadan inip eve doğru yürümeye başladım. Batuhan arabadan çıkıp arabanın ön kaportasına yaslanarak bana bakıyordu.
Evin dış kapısına on adımım kalmışken kapıdan babam çıkmıştı. Olduğum yerde kala kalmıştım. Babam arkamda olan Batuhan'a bakışlar atarken bana bakmadan, "Gelmiyor mu?" diye sordu.
Ağzımın içi aniden kururken yutkunmaya çalıştım. "Söylemedim baba, yorgu-" lafımı sert sesiyle kesti. Bana doğru ilerledi ve aniden kolumu sertçe kavradı.
Çığlık atmadım. Bağırmadım. Ağlamadım. Ve bırak kolumu canımı acıtıyorsun diye de kekelemedim.
Gözlerinin içine nefretle baktım. Biliyordu. Korkmadığımı defalarca gözlerinin önünde nefretle söylemiştim ve bunu gerçekten biliyordu. Korkutmayı bir çok kez denemişti. Nafile, korkmuyordum.
Tek gerçek korkum Allah'tı.
"Şimdi git. Kocanı çağır gelsin." gözlerime ateş edercesine bakıyordu. Umrumda değildi. Batuhan şuan bir tersliğin olduğunu farkındaydı ama arkamda boşta kalan elimi sırtımın arkasına alarak gelmemesi için işaretler vermeye çalıştım. Gelirse birazcık daha kötü olabilirdi.
"Şimdi gidip daha kocam olmayan kocamın evine gitmesini söyleyeceğim." dedim net bir sesle. Kaşlarını daha çok çatmaya çalıştı, kolumdaki elleri kan dolaşımını kesecek şekilde sıkmaya başladı. Nafile, hala umrumda değildi.
"Sana dediklerimi yap demekten bıktım! Sözüme itaat et!" bağırmamaya çalışıyordu. Bağırdığının farkında değildi sanırım. Sadece gözümü devirdim bu cümlesine. Şuan beni evire çevire dövebilirdi ama arkamdaki adam ve sokakta olmamız birazcık durduruyordu.
Arkamdan ayak seslerini duydum. Batuhan olduğu ap apaçık belliydi. Kolumu görürse babamı çok fena bir şekilde askeriyeye bile götürecek kapasitesi vardı. Olmamalıydı, henüz bu olmamalıydı.
Kolumu çekmeye çalıştım ama fazla sıkıyordu. Kolumdaki elini sözlerimle bıraktırcaktım ya da icraatlarımla.
Düşünmeye çalıştım, her Batuhan'nın arabasına evin kapısından yürümeye başladığımda adımlarımı sayardım. Eğer normal adım atıyorsa 24, hızlı adımlar atıyorsa 18 adım. Fazla kısaydı, farkındayım.
Babam olacak erkeğin, evet erkek. Adam denecek bir insan varlığı değildi. Gözlerinin içine en kötü haliyle baktım. Her zaman derdi, 'Gözlerin bir insanı öldürecek bakışlar atıyor. Aynı benim gözlerim gibi.' gözlerimden nefret ederdim.
"Eğer şuan kolumu bırakmaz isen, arkamda kocam olacak insan seni hapishanelerde çürütür. Ve ben bunu zevk ile izlerim yıllar boyunca." kışkırtıcı şekilde gülümsedim. Arkama baktı, bana baktı. Gözleri iyice oyalandı. Son 5 adım kalmıştı.
Kolumu bıraktı aniden. Kolumu bırakınca gelen acıyı tarif bile edemezdim. Aslında kolumda eli olunca nefretden dolayı sanırım hissetmiyordum ama şuan fazlasıyla yanıyordu.
Yüzümü buruşturup diğer elimle kolumu ovdum. Kızarmıştı ve tutuğu kısımdan aşağısı tenimden daha çok morarık ve beyaz duruyordu, sanırım kan akışı kesildiği için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askerin Karısı +18
Ficção Adolescente"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet karıcım. Gayet farkındayım." dedi.