-Bölüm 74: Kayıp-

11 4 0
                                    

14.00
Yurt / Bahçe

Tüm ekip, o göbekten, yurdun elli metre yakınına kadar ekibin peşini bırakmayan onlarca kuduzu güçlükle alt ederek, nihayet giriş kapısına varabildiler. İnsanın, o anki sisten ötürü çıplak gözle en fazla on metre önünü görebildiği ani bir soğuğun indiği bir havaydı. Ezgi ve Tolga, yorgunluktan tükenmiş hâldelerdi. Yolu ilerlerken temizleyen üç kişiden ikisi o, bir diğeri de Emirhan'dı. Kuduzlar, sayılarının yavaş yavaş azaldığı ana kadar dört bir yandan tüm ekibin üzerine korkunç bir açlıkla atılmıştı. Şu kesindi ki, o an ekibin bir üyesi dahi eksik olsaydı, sürü en az iki kişiyi kendilerine bir atıştırmalık yapmış olacaktı. Neyse ki türlü zorluklarla da olsa o arbedeyi atlattıklarında Barış ve Emre, nöbet tutmakta oldukları yurt girişinin kapısını onlar için araladılar. İlk gördükleri manzara kesinlikle iç açıcı değildi, bunu anladılar. Ege'nin titremekte olan yarı cansız bedenini taşıyan Arda'nın bitikliği, Ezgi ve Tolga'nın şok etkisi altında olmalarına rağmen yorgun bir hâle düşmüş olmaları, Bahar'ın dolu gözlerle öylece tüfeğini iki eliyle sarmalayışı... Her şey koca bir mağlubiyetin resmi gibiydi. Barış ilk önce Emirhan'ın yanına varıp, onun yere dönük olan, hayal kırıklığı ifadesiyle dolu yüzüne baktı. Endişeyle sessiz bir biçimde nelerin yaşandığını sorduğunda cevap alamayışından anladı gördüklerinin yaşanılanlara kıyasla daha iyimser olduğunu. Mağlubiyetten çok, kaybın getirisi olan bir huzursuzluğun resmiydi tüm bunlar. Emre, yaralı olan Ramiz'in bir diğer koluna girerek, onu en yakın çardağa götürmeye koyuldu. Barış, Emirhan'ı açmaya çalışmayı bırakarak, yurt bahçesinin araç kapısını kapatmaya yöneldi. Emirhan, kapının birkaç metre ilerisinde sol elinde tüfeğini tutup öylece dikilirken, Ata onun sol yanında, Shade ise biraz daha uzakta sağ yanında bekliyordu. Arda, Ege'yi, onların arkasındaki çimenlere yatırdı ve kendisi de onun yanı başında yere çöküverdi. Tüfeğini sol yanına, yere bırakıp, cebindeki paketi eline alıp, bir sigara yaktı. Ezgi, Tolga'yla birlikte Ramiz'in oturduğu çardağa Fırat'la birlikte ilerlemeye başladılar. Kimse konuşmuyordu. Yalnızca Bahar, Fırat'a canının yanıp yanmadığını soruyordu. Barış, kapıyı kapattıktan sonra, kendisine aval aval bakan Emre'yi de yanına alıp, bir kez daha Emirhan'ın karşısına geçti. Kapının sesini duyup da odalarından aşağı inen birkaç kişi, bahçede önlerini göremeden, öylece giriş kapısına doğru yürürlerken, ekibi gördüler. Bunlar Leyla, Pınar, Görkem ve hemen arkalarından gelen Ahu'ydu. Pınar, yurt hayatlarının öncesinden beridir arkadaşı olan Fırat'ı çardakta kolundan yaralanmış hâlde görünce, koşarak yanına gitti. Yurdun tıpçılarından olan Leyla da böyle olunca o yöne yöneldi ve Ramiz'in de yaralı olduğunu fark edince, o ikisinin bir an önce revire götürülmesi gerektiğini söyledi. Tolga, Bahar, Ezgi ve Pınar'la, Leyla'nın peşine takılıp revire gitmek için yurda yöneldiler. Elbette Ramiz ve Fırat'ın kollarına girmişlerdi. Bunu olası bir kan şekeri düşmesi durumu yüzünden bayılma olayına tedbir olarak yapıyorlardı. Ahu'nun da bir tıpçı olarak revire gitmesi gerektiği hâlde onu durduran şey, karşısında gördüğü Emirhan'ın o anki vaziyetiydi. Onu ilk kez bu denli çaresiz ve durgun görüyordu. Durduğu yerde ona beş metre ötede dikiliyordu. Görkem ise gördüklerinden ötürü kaygılı bir duruma düşmüştü ve endişesi yüzünden dostu Fırat'ı bile arka plana atıp, gözlerinin göremediği Ege'yi aramaya başlamıştı. Sisin görüş açısını etkilediği mesafesinde kalan, Ege'nin ölmeye ramak kalmış bedenini fark edememişti. Emirhan'a dönünce, bir şeylerin ters gittiğini anladı ve titrek sesle konuşmaya başladı. Konuşurken de bir yandan korkak adımlarla yavaşça ona doğru ilerliyordu.

Görkem: Ege nerde Emirhan?
...
Görkem: Bi' şey mi oldu yoksa?
...
Görkem: Ege nerde, Allah aşkına cevap verir misin?

Ahu, Ege'nin belli belirsiz kanlı silüetini görebiliyordu. Ege'nin can vermiş olduğunu anlamıştı ve hemen dudakları üzüntüyle büzülüp, göz kapakları aralanmıştı. Emirhan hâlâ üzgün bir ifadeyle yere bakarken, Görkem ona iyice yaklaşınca Ege'yi yerde uzandığı yerde fark etti. Koşarak ona doğru ilerlemeye başladı ve önünde ona engel olan Emirhan'ı sağ omzundan kenara iterek koşmasını sürdürdü. Ege'yi o hâlde gördüğünde ise gözlerine anında karartı indi. Ellerinin içiyle ağzını kapatarak kendine engel olmaya çalışsa da susturamadığı çığlıkları duyulmaya başladı. Yere eğilir gibi olup tekrar doğruluyor ve ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Ege'nin bedenine yanaşır gibi olduğu an, arkasına dönüp tekrar kendisini uzaklaştırıyordu. Gerçeği kabul edemiyordu çünkü. Onun öldüğüne inanmak istemiyordu. Arda, oturmakta olduğu çimenlikten kalkıp, Görkem'in yanına yürüdü. Beklenmedik bir şekilde Görkem'e sarılarak, bir eliyle onun başının ardını kendi göğsüne dayadı.

Arda: Geçti, geçti. Tamam.

Bu, bir süre böyle devam ederken Ata, yerinden ayrılmadan alçak sesle Emirhan'a seslendi. Emirhan ise etrafına bakıp, dolmuş olan gözlerinden yaş akmaması için çabalamaya çalışıyordu.

Ata: Benden yapmamı istediğin bi' şey var mı?
...
Emirhan: Mm-m.

Görkem, kıvranarak Arda'dan kurtulup, doğrudan Ege'nin yanı başına yürüdü ve onun sol yanına, dizleri üzerine oturdu. Ege'nin ölmüş bedenine sarılıp ağlarken, Arda onu yalnız bırakmak isteyerek, önce yere bırakmış olduğu silahını alıp ardından Emirhan'ın yanına yürüdü. Yavaşça onun omzuna dokunup, yurda doğru ilerlemeye başladı. Shade de onun ardından ilerlemeden önce Emirhan'a, başını aşağı ve yukarı hareket ettirir şekilde bakış attı. Shade gidince Ata da peşinden ilerledi. Emirhan'ın bakışları tekrar yere düştüğünde, tutmakta olduğu silahını tutmayı bıraktı ve silahın sertçe yere düşüşü umrunda olmadı. Görkem birkaç metre ardında acı içinde ağlıyordu. Emirhan ise fazlasıyla çaresizdi. Yanına yavaş adımlarla yanaşmaya başladı Ahu. Emirhan, onun yüzüne bakmayınca Ahu ona yavaşça belinden sarıldı. İki eliyle onun bedenini sarmalarken, başını onun göğsüne, hafif sağ yanına doğru dayadı. Emirhan ise birkaç saniyenin ardından onun duygusal desteğine bir cevap vermesi gerektiğine inanarak, usulca ellerini kızın dirseklerine götürdü ilk önce. Ardından kollarını hafifçe tutarak, o şekilde sarıldı ona. Bir süre sonra ellerini tekrar serbest bıraktığında, Ahu geri çekilip ona bakmaya başladı. Göz gözeydiler bu kez. Gözyaşları sessizce yanaklarından aşağı düşmüş olan Emirhan'a iyice yanaştı ve endişeli sesiyle konuştu.

Ahu: Hayır, hayır... Ağlama lütfen.

Emirhan, başıyla onu onaylayıp, yüzündeki yaşları sildi ve göz ucuyla arkasına bakıp, Görkem'i kontrol ettikten sonra yurda doğru ilerlemeye başladı. Ahu onun peşinden gitmemesi gerektiğini düşünerek biraz bekledikten sonra Görkem'in yanına yürüdü. Onun karşısında onun gibi dizleri üzerinde yere oturdu ve öylece beklemeye devam etti. Emirhan, yurdun lobisine girdiğinde, onu orada bekleyen Shade'e baktı ve duraksadı. Maskesinin, burnunun üzerindeki kısmı kapatan parçasını çıkartmış, sessizce bekliyordu Shade. Açık mavi gözlerine gölgeler düşmüşçesine karanlık bir enerji çevrelemişti bedenini. Birkaç saniye dikilip bakıştıkları esnada Emirhan, ona başını aşağı yönde indirip kaldırarak "evet" dedi ve beklemeye devam etti.

Shade: What is it you want to learn from that bastard? (O piçten öğrenmek istediğin şey ne)
Emirhan: Just information. (Sadece bilgi)
...
Emirhan: Hurt him with your way when he doesn't talk. And kill him quick when you done. In painless way. (Konuşmadığında onu kendi yolunda incit. Ve işin bittiğinde onu hızlı yolan öldür. Acısız şekilde)
Shade: All right. (Pekâlâ)

Shade, kıyafetinin omzundaki kayışta omzundan aşağı sarkan birkaç santimetrelik ipteki klipste asılı duran maskesinin üst kısmını çıkarıp, eline alarak, yüzüne geçirdi ve bodrum kattaki sığınağa yönelmek için sol tarafta kalan merdivenlere yöneldi. Emirhan ise asansöre yürüyüp, odasının yolunu tuttu.

FAM 1: Gather RoundHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin