Sabah uyandığımda saat 8.30tu ancak ben hala uyumak istiyordum. Yarım saat daha gözlerimi kapattığımda yarım saatim bir buçuk saati bulmuştu. Saat 10.00 gibi yatakta dönmüş ve kendimi yataktan aşağıya ayaklarımı sarkılı vaziyette oturup uyanmaya çalışırken bulduğumda başımı kaşıyordum. Normalde bu kadar uyumazdım ama bugün pazardı o yüzden kendime bu kadar uyumayı ödül veriyordum.
Dün gece hiç bir şey görmemiştim. Rüya falan yoktu ya da görmüştüm de şimdi hatırlamıyordum. Belki gün içinde hatırlardım ya da hiç hatırlamazdım. Mesela dün bana olan gibi. Gördüğüm rüyayı sonradan hatırlamıştım. Aman ya neyse! Niye hala bu kadar takılıyorum ben buna Allah aşkına!
Pinekleyerek yataktan kalktım ve banyoda rutin işlerimi halledip odama gidip üzerime rahat bir şeyler giydim. Ardından mutfağa geçtim. Kahvemin suyunu koyup arkamı döndüm. Dolaptan toz kahvemi alacağım sırada kahvemin üzerindeki notu gördüm.
"Biz babanla pazara gidiyoruz, öğlene teyzenlerle barbekü yapacağız o yüzden pazardan sonra direk oraya geçiyoruz. Sende uyanınca oraya gelirsin deli kız"
Sevgili annemin klasik pazar sabahı notu
Kahvemi koyup kendime yoğurtlu granola hazırladım. Kahvaltımı yaptıktan sonra biraz odamı toparladım. Ardından bizimkilerle kısa bir konuşma yapıp elektronik postamı kontrol ettim. Güney Koreyle ilgili bir kaç maili cevapladıktan sonra üzerimi değiştirip evden çıktım. Teyzemlerin evin yolunu tutarken arada da pastaneye uğramış elim boş gitmemek adına ufak bir pasta almıştım.
Bütün günü teyzemlerle yiyip içerek, eski günlerden sohbet ederek geçirdik. Aileyle olan anlarım hep benim için kıymetliydi. Benim için en kıymetli anlar onlarla zaman geçirdiğiniz anlardı. Bunu da yurt dışında yaşadığım dönemlerde daha iyi anlamıştım.
-
Bir ay hızla gelip geçerken hem ailemle hem de bizimkilerle bol bol görüşüp zaman geçirdik. Tabi Güneşle sık sık görüntülü toplantılara da girmiştik. Şimdiden bu kadar yoğunsak orada bizi nasıl bir tempo bekliyordu az çok tahmin edebiliyordum. Üç gün sonra yolcuyduk. Zaman ne hızla geçmişti böyle
Geçen bu süre zarfında da sadece bir kere rüya görmüştüm. Onu görmüştüm. Hatta yine rüya değilmiş gibiydi. Her şey çok gerçekti. Rüyamda yine bana gelmişti.
Uyurken çok farklı bir enerji hissetmemle gözlerimi yavaşça araladım. Gözlerimi araladığımda gözlerim loş gece lambasına alışırken yatağımın ucunda duran birini görmüştüm. Hızlanan kalbimle hafifçe dirseklerimin üzerine kalktığımda uyku mahmurluğuyla çevreme bakındım. Odamdaydım. O ise yatağımın ucunda duruyor dimdik bana bakıyordu. Kim olduğunu ayırt etmeye çalışırken onun olduğunu hissetmiştim.
Yutkunup panikle yataktan doğruldum ve yatağın başlığına dayandığımda, korkuyla gözlerimi kapatmıştım. Gözlerimi bir süre kapalı tutup açtıktan sonra kalbim duracak gibiydi. Gözlerimi yatağın ucuna onun olduğu yere diktim. Badem gözleriyle bana bakıyordu. Her şeyi çok net görüyordum. Ancak bademleri hariç yüzünü yine görememiştim. Çünkü yüzünde yüzünün yarısını kaplayan bir şal vardı. Eski dönem elbiselerinden birini giyiyordu. Belinde bordo bir şal vardı.
Bana elini uzattığında öylece ona bakıyor kalbimin atışını dinginlemeye çalışıyordum. Gözlerim eline kaydığında elinde bir şey tuttuğunu fark ettim. Fakat ne olduğunu çıkaramıyordum. Gözlerimi panikle bir kez daha açıp kapattığımda o hala oradaydı fakat görüntüsünün gitgide yavaşça kaybolduğunu gördüm. Gözlerimi son kez bir kere daha yumdum ve kalbimi tutarak Sakin ol sakin ol o gerçek değil diye hızlıca ve sessizce fısıldadım. Öyle ne kadar durdum bilmiyorum ama gözlerimi açtığımda o yoktu. Kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe'nin Kalbi
General Fiction"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı bu kolye ile iki dünya arasında, geçmişle gelecek arasında kaybolan Elya kendi dünyasına dönmenin yolunu bulabilecek miydi? Yoksa uzun zaman...