Sabah gözlerimi araladığımda pencereden giren gün ışığıyla karşılaştım. İlk bir an nerede olduğumu sorgulasam da aklıma gelen şeyle dünkü yaşadıklarımın hepsinin bir gerçek olduğunu bir kez daha anlamıştım.
Derin bir iç çekerek penceren kısmen içeriye giren güneş ışığına baktım. Hava çok güzele benziyordu, yani gün ışığı öyle geliyordu, ancak ben her şeyin tepetaklak olduğu bir dünyada gözlerimi kendi dünyamdan çok uzakta açmıştım.
Bakışlarımı pencereden alıp tavana diktim. Bir süre beyaz tavanla bakıştıktan sonra yan tarafıma döndüm. Yanımda mışıl mışıl uyuyan Haya'ya baktım. Dudakları büzüşmüş, siyah uzun saçları dağılmış bir şekilde uyuyordu. Bir ayağı da yorganın dışına çıkmıştı. Onun bu hali çok şekerdi.
Yavaşça ayağa kalkıp Haya'nın dışarıda olan ayağını tekrar yorganın altına soktum.
Daha sonra ayağa kalkıp biraz etrafıma bakındıktan sonra kaderimi kabullenip dün çıkardığım elbiseyi giyinmeye çalıştım. Madem buraya hapsolmuştum bu elbiseleri yalnız giymeyi öğrenmeliydim değil mi?
Ben giyinirken içeriden Uriya annenin sesi gelmişti.
"Kızlar! Hadi kalkın bakalım, hava çok güzel"
Uriya annenin sesini duymamla kapıyı tıklatıp açması bir olmuştu.
Günaydın Uriya unnim deyince kaşlarını yukarı kaldıran Uriya anneye mahcupça bakarak "Omma yani günaydın omma" dedim kendimi düzelterek.
O da duyduğu kelimeden tatmin olmuş gibi gülümsedi ve çenesiyle Haya'yı göstererek "Şu uykucuyu bir sars bakalım bir uyansın kendine gelsin de kahvaltıya gelin hadi" dedi.
Gülümseyerek "Tamam" diyerek Haya'nın yanına ilerledim ve yanına çömeldim.
"Haya, Haya uyanmalısın canım" dememle biraz ilk biraz mızmızlansa da onu dürtüklememe daha fazla dayanamadığı için uyanmıştı.
O yatakta dönerek uyanmaya çalışırken onu odada yalnız bıraktım ve odadan dışarıya çıkıp Uriya anneye kahvaltı masasını hazırlamasına yardım ettim. Haya giyinip yanımıza geldikten sonra kahvaltı masasına oturduk.
Kahvaltımızı ederken "Dün gece dinlenebildin mi Elya?" diye soran Uriya anneye başımla onay verdim.
"Çok iyi uyudum teşekkür ederim"dedim kibarca.
Sıcacık gülümsedi ve ardından "Bir yerin ağrımıyor değil mi? Yani yaşadığın şeylerden sonra vücudun ne tepki verir bilmiyoruz. Eğer vücudunda herhangi bir ağrı veya değişiklik olursa bana çekinmeden söyleyebilirsin. Biliyorsun ki ben bir doktorum" dedi.
"İyiyim çok teşekkür ederim. Şimdilik bir şeyim yok ama olduğunda söylerim tabi" diyerek çayımı yudumladım.
"Ayş artık teşekkür etmeyi bırak unnim. Aile arasında çok teşekkür olmaz!" diyen ve kocaman lokma pilavı ağzına tıkan Haya'ya Uriya anne koluna hafifçe vurdu.
"Yavaş yesene biraz" demesiyle kendimi tutamayarak gülmeye başladım. Bu kız beni burada bu halde güldürmeyi başarıyordu ya daha ne deyim!
Kahvaltımızı ettikten sonra ortalığı toparladık. Bir süre kendi aramızda sohbet ettik. Buradaki hayattan bana kısa kısa özet geçtiler.
Öğlen olduğunu tahmin ettiğim bir zaman diliminde Uriya anne hareketlenerek hem benim bu durumumu araştıracağını hem de Pazar yerinden hazırlayacağı merhemler için birkaç farklı bitki alacağını söyleyip bize "Sakın dışarıya çıkmayın. Eğer hasta veya herhangi biri gelirse kimseyi eve almayın. Aksi takdirde Elya odana saklan tamam mı? Anladınız mı kızlar? Ben zaten hemen geleceğim" tembihlerini üç kez tekrarlamasından sonra sonunda evden çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe'nin Kalbi
Ficção Geral"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı bu kolye ile iki dünya arasında, geçmişle gelecek arasında kaybolan Elya kendi dünyasına dönmenin yolunu bulabilecek miydi? Yoksa uzun zaman...