Gözlerimi araladığımda Haya'nın yanımda ağzı açık bir şekilde uyuduğunu görmüş ve ister istemez dudağım yan tarafa kıvrılmıştı.
Tüm bu olanlar onu da yormuş, oda gelip yanıma kıvrılmıştı herhalde. Birkaç saatlik uyku bana iyi gelmişti gerçekten. Acılarda dinmişti. Üzerimdeki o bitkinlik bile geçmişti. Hatta dizlerim ve dudağım bile acımıyordu.
Saat kaçtı acaba? Güneş olduğuna göre hala gündüzdü. Öğlendi herhalde?
Kapının yavaşça açılmasıyla Uriya annenin kapıdan içeriye uzanan başını görmemle tebessüm ettim.
Uriya anne bakışlarını Haya'dan alıp bana çevirdiğinde "Ayş! uyandırmadım değil mi canım?" dedi mahcupça.
"Hayır, Uriya anne. Uyanmıştım önceden" diyerek dirseğimin üzerinde yükselip ona gülümsedim.
Uriya anne yavaş adımlarla yanıma gelip çömeldi ve sıcak elini anlıma koyarak "Nasılsın? Daha iyisin umarım canım?" diye meraklı gözlerle beni daha doğrusu yüzümü inceliyordu.
Uriya anneye gülümseyip "İyiyim Uriya anne teşekkür ederim. Sürdüğün ilaçlar ve birkaç saatlik uyuma iyi geldi" dediğimde Uriya anne kaşlarını havaya kaldırarak gülümsedi.
"Birkaç saatlik mi? Tatlım dün eve geldiğimizden belli uyuyorsun. Dün sabahtan bu sabaha... Hatta dün gece bir şeyler yemen için seni uyandırmaya çalıştık ama sen mışıl mışıl uyumaya devam ettin. Bizde daha fazla ısrar etmeyerek dinlenmen için uyumana izin verdik" diyen Uriya anneye şok olmuş gözlerle bakıyordum.
"Nasıl yani?" dediğimde dudaklarım o şeklini almış ona bakıyordum. Yuh! Ben ve neredeyse bir gün uyumak? Bizimkilere söylesem hayatta inanmazdı!
Bu dünyaya geldiğimden belli hayatımda hiç yaşamadığım şeylerin listesini oluşturmaya başlamıştım gerçekten!
"Ne var bunda şok olacak? Uyuyup dinlendin değil mi? Hem bak yüzüne renk gelmiş, hatta dudağındaki yara bile iyileşmiş" demesiyle elim hemen dudağıma gitti. Çok hafif bir yara vardı sanki ama oda yok denecek kadardı sanki ama bu nasıl olur? Yani o yaranın ertesi güne geçmesi imkansızdı. Üstelik dudağımın da şişmesi gerekmez miydi?
Uriya anne tebessüm ederek "Hadi kalk giyin de kahvaltı yapalım. Dün sabah kahvaltısından belli açsın" dedi ve usulca Haya'nın yanına gidip ağzı açık ve deliksiz bir şekilde uyuyan kızının yanaklarından öpüp onu uyandırmaya çalışmış fakat çabasının boş olduğunu görünce de "Haya çabuk kalk! Kral eve geldi! Elya unnini götürüyor!" diye bağırınca ben bile yerimde sıçramış kapıya bakıyordum.
Haya panik ve uyku sersemi haliyle "Ne! Bırakın unnimi! Omma!" diye yarı açık gözleriyle yataktan fırlamış ancak ayağı yorgana takılıp tekrar yorganın içine düşen Haya'yı görünce korkum yerini kahkahalarıma bıraktı.
Uriya anne ve ben Haya'ya gülünce Haya kendine geldi ve bir bana bir de Uriya anneye bakarak dudaklarını büzmüştü.
"Küsüm size! İnsan hiç böyle uyandırılır mı! Çok korktum!" diyerek bize sitem ettiğinde Uriya anne "Günaydın kızım, seni tatlı tatlı uyandırmayı denedik ama uyanmadın. Bende çözümü böyle buldum" diyerek omuz silkip ayağa kalktı.
"Unnimi kimse benden alamaz!" diye aniden çıkıştığında Uriya anne alayla kaşlarını havaya kaldırıp "Tabi tabi sen ağzın açık uyurken unnini alıp götürseler ruhun duymaz!" dediğinde tam Haya ağzını açıp bir şey diyecekti ki Uriya anne araya girdi.
"Hadi hadi yataklardan çıkın da kahvaltı yapalım" diyerek odadan çıktığında bende yavaşça ayaklandım.
Yatağımı toplayıp pijamamı düzelttiğimde Haya ile göz göze geldim. Haya hala ayni şekilde durup bana bakıyordu. Sanırım gözleri dolmuştu. Sanırım değil öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe'nin Kalbi
Fiction générale"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı bu kolye ile iki dünya arasında, geçmişle gelecek arasında kaybolan Elya kendi dünyasına dönmenin yolunu bulabilecek miydi? Yoksa uzun zaman...