Uzun ve yeşilin her tonunda görsel şölen sunan ağaçları olan, her aldığım nefeste yağmur sonrası ıslak toprak kokusu savrulan bir ormanda yürüyorum. Güneş henüz daha yeni batıyor gibiydi. Günbatımına doğru.
Akşam serinliği kendini hafiften göstermişti. Hafif esintiyle açık olan saçlarım havada dans ederken bu nedense hoşuma gitmişti. Yüzümde tebessümle ağaçların arasından yürümeye devam ettim. Yerler hafif kaygan ve engebeli olduğu için adımlarımı yavaş ve temkinli atıyordum. Yavaşça ağaçların arasından geçerken arada onlara tutunuyor ve onlardan destek alıyordum.
Üzerime baktığımda anlamlandıramadığım uzun ve hafif kabarık bir eteği olan saten pudra pembesi, eteğinin alt kısmında çizgi şeklinde desenleri olan bir elbise vardı. Elbisenin kol bileklerinde koyu pembe nakışlar vardı. El işiyle işlenmiş gibi. Biraz eski dönem elbiselerine benziyordu ama çok hoştu.
Elbise her ne kadar güzel olsa da dolabımda hiç böyle bir dönem elbisesi yoktu. Hem zaten olsa olsa bu elbiseyi anca kıyafet balosunda falan giyerdim bir ormanda değil. Sahi ben bu halde bu ormana nasıl gelmiştim? En son odamda dondurmamı kaşıklayıp film izliyordum? İlginç.
Sanırım rüya görüyordum. Ancak nedense her şey çok gerçekciydi. Daha önce bu kadar net rüya gördüğümü hatırlamıyorum. Eğer bu bir rüyaysa kendi kendimi çimdiklersem uyanırdım değil mi? Evet.
Kendimi çimdiklediğim de kolumun acısıyla yüzümü buruşturdum. Ancak hala olduğum yerde olduğumu gördüm. Hayret uyanmamıştım ya da belki de bu taktik bir fiyaskoydu.
Başımı iki yana sallayarak dikkatlice yürümeye devam ettim. Yürürken ezdiğim dalların sesi kulaklarıma geliyordu.
Yürüdükçe burasının rüya olamayacağını düşündüm. Bir rüyada değilsem peki ben buraya nasıl geldim? Üstelik ne ara böyle giyindim de buraya geldim. Bu orman neresiydi? Eve çok uzak mıydım acaba? Bilmiyorum. Üstelik telefonum da yanımda yoktu. Hava kararmadan ormandan çıkış yolu bulsam iyi olurdu. Yoksa burada beni ayılar mı yerdi kurtlar mı yerdi onu hiç bilemiyorum. Biraz daha ilerlerledikten sonra aniden aklıma gelen şeyle durdum.
Yoksa kaçırıldım mı? Aman Allahım!
Acaba kaçırılırken başıma mı vurdular? Belki de bu yüzden hiç bir şey hatırlamıyorum! Of! Saçmalama Elya çok fazla dizi ve film izliyorsun! Durun! Belki de bizimkiler bana şaka falan hazırladı ve beni bir şekilde buraya böyle giydirip getirdiler. Tabi ya!
Kesin bunu Can, Mirel ve Güneş hazırlamıştı. Şimdi de hepsi bir olup oturup beni izleyip şu şaşkın halimi izliyorlardır. Neyse gülün gülün siz çok gülen iyi güler ama umarım kokusu erken çıkar çünkü hava giderek kararmaya başlıyordu. Biraz da üşümeye ve korkmaya başlamıştım doğrusu.
Derin bir nefes alıp yürümeye devam ettim. Yerlerin engebesi ben yürüdükçe artarken düşmemeye özen göstererek ağaçların gövdelerine tutundum ve emin adımlarla yürümeye devam ettim. Açıkçası elbise de beni zorluyordu. Üstelik üşüyordum. Hadi ama cidden bu elbiseyi de nerden bulup giydirdiniz bana! Her an yere kayıp düşmem de an meselesiydi ve ne yalan söyleyeyim en son isteyeceğim şey bu olurdu. Ayrıca bu elbise bana giderek tanıdık gelmeye başlamıştı. Bu tarihi elbiseyi sanki bir yerlerde daha önce görmüştüm ama nerede?
Tahminimce yaklaşık bir yirmi, yirmi beş dakikalık yürüyüşümden sonra giderek kaybolduğumu düşünmeye başlamıştım. Bu ormanın bir çıkış yolu yok gibiydi. Sanki bir döngünün içinde dönüp duruyordum. Buraya yakın hiç mi yol ya da köy falan yoktu yahu?
Üstelik güneş batmış, hava da iyice kararmıştı ve bilin bakalım karanlıktan çok olmasa da korkan kim vardı? Tabi ki de ben! Ayrıca karanlıktan korkmayan bir insan bile böyle ıssız bir ormanda başına gelebileceklerden dolayı korkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe'nin Kalbi
Ficción General"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı bu kolye ile iki dünya arasında, geçmişle gelecek arasında kaybolan Elya kendi dünyasına dönmenin yolunu bulabilecek miydi? Yoksa uzun zaman...