Yattığım yerde gözlerimi açmaya çalıştım. Ancak bedenim o kadar yorgundu ki gözlerimi açmak istemiyordum. Başımı biraz sağa sola oynattığımda burnuma hoş ve tatlı bir çikolata ve çilek kokusu geldi. Bu güzel kokuyu kim sürmüş yastığa böyle? Mest oldum resmen.
Immm diye bir inilti çıkardım.
Sol kolumu yatağın diğer tarafına çevirerek gözümü yavaşça araladım. Odam pencereden giren gün ışığı ile doluydu. Bir süre penceremle bakıştıktan sonra yüzümü ovuşturdum ve yatakta oturur pozisyona gelerek ellerimi havaya kaldırdım. Öne doğru gerindim. Sırtım amma da ağrıyordu.
Yine eğri yattım sanırım dediğimde esnedim. Tam yataktan kalkacağım sırada pat diye bir ses doldu odanın içi. Bu sesle resmen havaya sıçradım desem yeridir. Kalbimi tutarak yere eğildiğimde boş dondurma kutusu ile karşılaştım.
Of ödümü patlattın be!
Yatakta doğruldum ve ayaklarımı yataktan aşaüıya sarkıttım. Terliklerimi giyip yataktan çıktığımda gözüme bir şey çarpmıştı. Mor renk çarşaflarımın üzerinde kahverengi ve pembe lekeler vardı. Elimi anlıma vurdum.
Battı ortalık!
Çarşaflarımın üzerinde çikolata ve çilek ikilisi dondurmanın renkleri bana göz kırpıyordu. Ha bir de kaşık vardı yatağın ortasın parıl parıl parlayan. Demek burnuma gelen o güzel kokular geceden kalma dondurmaymış.
Annem görürse beni çiğ çiğ yerdi! Evet, yirmi sekiz yaşındayım ve hala bir yerleri kirletip temizlemediğimde annemden uçan terlik kardeşlerden birini yiyordum! Gerçi çoktandır da yememiştim. Aman yemeyim de! Çünkü annem tam nokta atışı yapmada usta.
Hızlıca çarşaflarımı alıp kirliliğe attım. Daha sonra odama geçip komedinin üzerindeki telefonumu aldım ve saate baktım 9.45ti. İyi uyumuşum yine maşallah bana. Neyse bugün cumartesiydi. Ayrıca hava da çok güzeldi. İyi ki öğlene bizimkilerle yemek yiyorduk. Bu güzel havanın tadını çıkarmak istiyordum.
Hızlıca kendimi banyoya attım. Kısa bir duş alsam kendime gelirdim. Üzerimdeki dondurma lekeli pijamaları da kirliliğe tıktım. Daha sonra annem görürse diyerekten çarşaflarımı ve pijamalarımı hızlıca makineye koyarak yıkamaya ayarladım. Umarım dondurma lekeleri çıkardı.
Duşumu aldıktan sonra dişlerimi fırçaladım ardından da günlük sabah bakımlarımı yaptım. Bornozumla odama geçip üzerime dar yüksek bel siyah kotumu giydim.
Üzerine de klasik beyaz t-shirt giydim. Onun üzerine de siyah uzun ve bol kot ceketimi çıkmadan giyerdim tam otururdu.
Havalar artık serinlemeye başlamıştı. Ancak o kadar da soğuk olmadığından kot ceketle durulabilirdi. Ayrıca hava ciddi anlamda çok güzeldi. Eylül ayının sonlarına yaklaşırken derin bir nefes alıp penceremden dışarıya baktım.
Ardından uzun kumral saçlarımı kurutup, düzleştirdim. En son olarak da biraz saç kremi sürdüm. Malum saçlarım fazla elektrik yüklü. Biraz rimel, biraz pudra, biraz allık ve hiç ayrılmadığımız sevgili dudak nemlendiricim ile makyajımı sonlandırdım.
Odamdan çıkmadan parfümümü sıkıp aynaya baktım. Hazırdım. Aşağıya indiğimde mutfağa doğru ilerledim. Kahvemi içmezsem ayılamayacaktım. Kahvesiz asla!
Mutfağa Hellloooooo diye giriş yaptığımda annemle babamı Türk kahvelerini yudumlarken buldum.
Babam Günaydın deli kız diye hayretle bana bakarken, annem Hah kalktı köyün delisi dedi gülümseyerek. Her ikisine de dil çıkarıp gülümsedikten sonra kendime kahve yapmaya yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe'nin Kalbi
Ficção Geral"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı bu kolye ile iki dünya arasında, geçmişle gelecek arasında kaybolan Elya kendi dünyasına dönmenin yolunu bulabilecek miydi? Yoksa uzun zaman...