Bugün sabah Kral Jaehyun hazretleri kahvaltısını yaparlen ona Okta dede'nin yanına gideceğimi söylemiştim. Hem bir hava almış olurdum hem de Okta dedeyi görmüş olurdum. Cidden bu sarayda çok bunalmıştım. Ayrıca Okta dedeyle vakit geçirmeyi özlemiştim.
Kral hazretlerinden izin almak için biraz uğraştıktan sonra zorla izini koparabilmiştim. Tabi peşimde yine on askerle gidecektim. Neyse buna bir süreliğine daha katlanabilirdim değil mi?
Onun odasından çıktıktan sonra bir daha yanına uğramamıştım. Çünkü her an verdiği izinden vazgeçecekmiş gibime geliyordu. Hatta biliyor musunuz Yeongi için olan öpücüğü bile vermeye gitmemiştim. Umarım bununda borcu olmazdı...
Hazırlığımı yapıp odadan çıktım. Bahçeye çıkacağım sırada Baekhyun koşarak yanıma geldi. Nefes nefeseydi.
"Baek ne oldu?" dediğimde heycanla "Nuna bugün sana ben eşlik edeceğim. Seojung hyung'ımın askerleri kontrol etmesi gerekiyor. O yüzden abim beni sana eşlik etmek ve seni korumakla görevlendirdi!" dediğinde göğsünü kabarta kabarta konuştuğunda gülümsedim. Hayret!
"Bu bugünümün güzel geçeceğine bir işaret!" dediğimde heyecanla koluna girdim.
"Senin kılına zarar gelemez unnim" dediğinde onu gülümseyerek onayladım.
"Tabiki gelemez! Yanımda sen varken daha ne isterim ki!" dediğimde hemen arkamızdan bir öksürük sesi geldi. Ya bu adam nasıl bu kadar sessiz sedasız arkamda beliriyordu hiç anlamıyorum!
İkimizde şaşkınca arkamıza döndüğümüzde Kral Jaehyun, Jiseon ve yanındaki dört askerle kaşları çatık bir şekilde bir bana bir de Baekhyun'a bakıyordu. Bakışlarında her an bizi öldürecekmiş gibi bir hava vardı.
Tabi onu görmemizle hemen ona doğru dönüp önünde eğilip ona selam verdik.
"Siz niye hala burada zaman öldürüyorsunuz?" diye ters bir çıkışla bize konuştuğunda yutkundum. Öküz.
"Şimdi çıkıyorduk efendim" dedim.
"İyi. Bugün Baekhyun ve eğitimli askerlerden olan Eunseom, Teri, Yang ve Gyum'da size eşlik edecek. Zaten ayrıca ben-" diyerek son cümlesini fısıltı gibi söylediği ve devam etmediği için ne dediğini tam anlamadık.
"Peki, efendim"
Jiseon'a yönelttiğim alaylı bakışlarımla Kral Jaehyun tek kaşını havaya kaldırdığında bende kaşlarımı "Ne var?" anlamında kaldırıp indirdim. Adam yakında damadımız olacak bırakta biraz üzerine gideyim...
Baekhyun "O zaman biz çıkıyoruz" dediğinde Kral yüzümün içine son kez sert bir şekilde bakıp Jiseon'la yanımızdan hızla geçip gitti.
Baekhyun ve diğer o dört askerle birlikte saraydan çıktığımızda az da olsa özgürlüğün tadını çıkarmak hoşuma gitmişti. Ayrıca peşimizde sürü gibi gezen fazladan asker de yoktu. Dört asker bize yeterdi. Ne oldu da on askerden dört askere düştü anlamamıştım.
Yürümeye başladığımız da Baekhyun'u tanıyan birkaç kişi bizi görünce hafifçe eğilip selam verdi. Baekhyun ise çok tatlı bir şekilde herkesin selamını alıp yürümeye devam ediyordu.
Baekhyun Kral Jaehyun gibi değildi. Daha sıcak ve herkesle daha samimiydi. Sanki de halktan biriydi. Kalbi herkese sımsıcacıktı. İki kardeş tam iki ayrı zıt kutuptular.
Birkaç Pazar tezgahında durup takılara ve mendillere bakıp ilerlemeye devam ettik.
Okta dedenin dükkanına geldiğimizde kapıyı aralayıp içeri girdik. Okta dede bizi görünce gülümseyerek tazgahın arkasından oturduğu yerden kalkıp yavaş adımlarla yanımıza geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe'nin Kalbi
Ficção Geral"Seni Bulacağım Elya!" "Seni Seviyorum" Herşey kendisine hediye olarak verilen bir kolyeyle başladı. Taktığı bu kolye ile iki dünya arasında, geçmişle gelecek arasında kaybolan Elya kendi dünyasına dönmenin yolunu bulabilecek miydi? Yoksa uzun zaman...