Hülya abla ve Meryem’le bir süre sohbet ettikten sonra, Meryem’e bir telefon gelmişti ve onun acil gitmesi gerekti.
O gittikten kısa bir süre sonra da Erdem abi, Hülya ablayı aramış ve akşama hep beraber geleceklerini söyleyip Hülya abladan yemek yapmasını istemişti.
Hülya ablaya kıyamadığım için yemekleri ben yapmaya karar vermiştim. Güler abla da uzun uğraşlar sonucu bana yardım etmek için beni ikna edemeyince pes etmişti.
“Kötü bir şey olmamıştır değil mi Ecrin?”
Hülya ablanın sorusuyla endişeli bakışlarımı ona çevirdim ve “O nereden çıktı?” diye sordum.
“Ne bileyim Erdemin sesi biraz sıkıntılı gibiydi, hem o normalde herkesi yemeğe eve çağırmaz ki. Hele de daha dün buraya gelmişlerken.”
Hülya ablanın söylediği şeyle ben de endişelenmiştim.
“Neyse ben bir lavaboya gidip geleyim.”
Hülya abla gittikten sonra işime devam edecektim ama Hülya ablanın söylediği şeyler içime bir sıkıntı oturmasını sağlamıştı.Ben de normalde yapmayacağım bir şeyi yaparak telefonumu çıkardım ve Semih’i aradım. Onu şimdiye kadar hiç aramamıştım, o da aramamıştı zaten. Mesajlaşmamıştık da.
“Ecrin?”
İsmimi söylerken sesi endişeli gibiydi.
“Semih,” dediğimde, “Bir şey mi oldu iyi misin?” diye sordu telaşla.
“Ben iyiyim, peki ya sen? Yani siz? Sizlerde iyi misiniz? Kötü bir durum yok deği mi?”
Söylediğim şeyden sonra rahat bir nefes aldığını duydum, ardından sesi geldi.“Biz iyiyiz de kötü bir şey olduğunu nereden çıkardın?”
Göremeyeceğini bilsem de omuz silktim ve ona Hülya teyzenin içime bir sıkıntı soktuğunu söyledim.
“Merak etme biz iyiyiz. Erdem yarbayımın bizi neden bir araya topladığını bilmiyorum ama çok kötü bir şey olsaydı akşamı beklemezdi zaten.”
“Peki o zaman. Rahatsız ettiysem özür dilerim. Ben seni işinden alıkoymayayım.”
“Rahatsız etmedin Ecrin, edemezsin de zaten.”Söylediği şeyle tebessüm ettim ve “Ne zaman gelirsiniz?” diye sordum.
“Çok mu özledin?” diye sorduğunda sessiz kaldım.
Sorduğu soruyu idrak etmem biraz vaktimi almıştı.
Kendimi toparladığımda,
“H-hayır, sadece yemekler için sormuştum,” dedim.
“Şaka yapmıştım zaten, bir iki saate geliriz.”
“Saat sekiz gibi mi yani?”
“Saat sekiz gibi yani,”
“Peki,”
“Peki,”
“Kendine dikkat et, görüşürüz.”
“Sen de, görüşürüz.”
Telefonu kapattığımda yüzümde aptal bir sırıtış vardı ve ben onu hemen yok ettim.Tekrardan yemekleri yapmaya koyulmuş ve saatin hangi ara sekize geldiğini anlayamamıştım. Yaptığım yemeklere ve kurduğum sofraya göz attığımda, çıkardığım işi beğenmiştim.
Şehriye çorbası, fırında tavuk ve patates, ıspanaklı börek, pilav, cacık ve ağlayan pasta yapmıştım.
Bunları bu kadar kısa sürede yetiştirmiş olmam da ayrı gurur vericiydi. Gerçi komşunun fırınını da kullanmıştım, o yüzden de yetişmiş olabilirdi.
Kapı çaldığında Hülya teyze kapıyı açmaya gitti, ben de masadaki son dokunuşlarımı yaparak onun peşinden gittim.Sırayla hepsi içeriye girdi, Meryem de onlarla gelmişti.
Semih’i göremeyince, “Semih yok mu?” diye sordum, bu da hepsinin gülerek bana bakmasını sağladı ve bu beni utandırdı.
“Buradayım, merak etme,” diyen Semihle, onun en sona kaldığını gördüm.
“Y-yani şey yoklama alıyordum da,” diyerek lafı eveleyip gevelediğimde, Meryem’in “Kesin öyledir,” diyerek gülmesiyle ona kızgın bakışlarımı yolladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiç kapanmayan yaram (Tamamlandı)
RomanceYeni bir şehre taşınırken ne umuyordum bilmiyorum ama kesinlikle tehlikenin içine atılmayı beklemiyordum. Onu gördüğüm ilk an anlamıştım benim için herhangi biri olmayacağını. Kendisi askerdi ve yaşamı tehlikeler, yaralar, kayıplar, acılar ve ölümle...