17.bölüm

14 4 4
                                    


1 sene sonra…

Ecrin’in beni terk edişinin üzerinden tam 365 gün geçmişti. O gittiği günden beri onu aramadığım delik kalmamıştı, ama yoktu.

Onu bulamıyordum, sanki gerçekten de söylediği gibi hiç var olmamış gibi çekip gitmişti hayatımdan.

Eğer içimdeki acı bu kadar kanatmasaydı, belki de bir rüya gördüğümü ve o rüyadan uyandığımı sanırdım.

Ama ben rüya görmemiştim. O gerçekti, yanımdaydı, benimdi. Sonra bir anda yok oldu. Onu ben kaybettim. Yokluğunun tek sorumlusu benim bu yüzden onu suçlamaya hakkım yok, ama ben daha fazla dayanamıyorum.

Ben çok yoruldum, ben onsuz ayakta kalmaktan çok yoruldum. Onsuz içime çektiğim her oksijenin içimdeki yangını büyütmesinden yoruldum.
Ben her gün ‘Acaba bugün geri gelir mi?’ diye düşünmekten çok yoruldum.

Ben yapamıyordum, bu çok zordu. Benim yaralarımı kendi yarası bildi hep, onları iyileştirdi ama en büyük yarayı da o açtı.

Onu buna ben mecbur bıraktım ama yine de gelmesini istiyordum. Ben bir tek onu istiyordum, sadece onu, başka hiç kimseyi deği.

Yaşadığımı sanırdım hep, sonra o geldi ve bana asıl yaşamanın, asıl nefes almanın ne olduğunu öğretti. Sonra da beni nefessiz bıraktı.

Her gece rüyamda, her sabah aklımda, hayalimde, düşümde… her zaman o vardı ve bu hep böyle devam edecekti.

Bir keresinde bile isteye vurulmuştum, o bana kıyamazdı ki, gelirdi. Ama hiç gelmedi...

Onu kaybettiğim için kendimden nefret ediyordum ama bu hiçbir işe yaramıyordu. Kendimden nefret etmem onun gelmesini sağlamıyordu.

Bu bir yıl içinde hiç olmadığı kadar çökmüştüm, hiç olmadığı kadar dağılmıştım.

Ben bu bir yıldır yaşamıyordum ki. Eğer böyle olacağını bilseydim o gün öleceğimi dahi bilsem onun gitmesine asla izin vermezdim.

Annesinin yanına gidip, kendisini toparladığında geri geleceğini sanmıştım ama hiç gelmedi.

Annesini de alıp kayboldu, hiç var olmamış gibi.

Babasını onun gönderdiği ses kaydı sayesinde enselemiştik, Mete de layığına kavuşmuştu, herkes yaptıklarının bedelini bir şekilde ödüyordu ama en büyük bedeli ben ödüyordum sanki.

Ben kendi kendime kıymıştım, ben kendi canımdan bile çok sevdiğim kadına kıymıştım.

Onu suçladığımız günkü hali gözümün önünden silinmiyordu. En büyük kabusum olmuştu o hali.

Gözlerindeki o çaresizlik, o hayal kırıklığı,…

Aslında o gün bir tek o değil, bende onunla birlikte ölmüştüm. O günden sonra bir daha hiç gülmemiştim, gülememiştim.

İçimdeki çocuğun yaraları sarılmıştı ama bu sefer de olduğum adam oluk oluk kanıyordu, ama kimse görmüyordu.

İlla acı çekmek için kan akması mı gerekirdi? Ortada gözle görülür bir acı mı olması gerekirdi?

Çoğu insanın acısı en derinlerinde saklıydı ve kanıyorlardı. Benim yaram da hep kanıyordu ve bunun asla düzelmeyeceğinin de farkındaydım.

Benim tek ilacım oydu, ama o da gelmeyecekti. Gelecek olsaydı şimdiye gelmez miydi? Neden gelmiyordu? Onun canını bu kadar mı yakmıştım? Bana asla kıyamayacağını sanıyordum, nasıl olmuştu da bana en çok o kıymıştı?

Gerçi benim bunu sormaya ne hakkım vardı? Onu bu hale getiren ben değil miydim? Onu öldüren ben değil miydim? Onun o güzel kalbini karartan ben değil miydim? Her şeyin sorumlusu ben değil miydim?

Hiç kapanmayan yaram (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin