Ashton ile birlikte evlerine gittiğimde onu takip ettim. 3'er 3'er çıktığı merdivenlerin ardından ilk açtığı kapıdan içeri girdi. Kapı aralık kaldığında sadece onları izledim.
"Autumn?"
"Ashton."
"Ne yapıyorsun?"
"Bavulumu topluyorum. Bir yalanı gerçek yapıyorum diyelim. İngiltere'ye gideceğim" Ne?
"Buna izin vermiyorum."
"Senden izin almıyorum."
"2 gün önce 'Evet Calum'u seviyorum ama sizin kadar değil. Onun için sizden vazgeçmem' diyordun." Cidden ne?
"Abi. Bu benim uzun bir konuşma yapacağım kısım. Otur." Dedi ve Ash'in oturmasını sağladı.
"Buradan gitmemin sebebi ona sizden daha çok değer vermem falan değil. Bu mümkün değil. Benim bir ezik, fazlalık, gereksiz olduğumu düşünen birini size tercih etmem." Benim ağzımdan bunların hiçbiri çıkmadı.
"O senin arkadaşın. Birlikte bir grupta çalıyorsunuz. Aptal bir çocukluk aşkı için bunu mahvedemem. Benim için yeterince şey yaptın. Şimdi sıra bende. Senin için yapıyorum. Ben buradan gidersem sizin aranız iyi olacak. Yani siz yakın arkadaşlarsınız." Böyle mi düşünüyordu cidden.
"Ve ben. Ben gittiğimde onu unutacağım ve bu bana iyi gelecek. Onun iyi biri olduğunu biliyorum ama birini sevebilecek kalbi var mı onu bilmiyorum." Birini sevecek kalbim var mıydı?
"Beni sevmesini istemiyorum zaten. Sadece onunla sanaldan arkadaş oldum. Daha fazlası değildi. Olmayacağını biliyorum. Olmasını da istemiyorum. Beni hiç tanımayan birinin beni sevmesini isteyemem." Seni tanıyorum, Autumn.
"Sadece her şeyden uzaklaşmam lazım. Akşam annemlerle konuşup mezuniyete kalmadan İngiltere'ye gideceğim. Belki üniversite falan okurum."
"Bunu istemiyorum" Ashton'ın ağladığını çok sık görmezdim. Ağlayarak kardeşine sarılmıştı.
"Her şey daha iyi olacak. Söz veriyorum" Autumn abisine sıkıca sarıldığında onların bu haline sadece bakakaldım.
Ashton odadan çıktığında tehditkâr bir biçimde işaret parmağını önümde salladı. "Bunu yapmamalıydın Calum. Onu benden uzaklaştırmamalıydın."
"Sadece birkaç dakika ver. Onula konuşayım."
"Neden? Daha çok ağlaması için mi?"
