"Pekala, bu efsane hakkında sorularınız varsa, hepsini seve seve cevaplayacağım."
Herkes rehberin etrafını sarıp sorular sormaya başladılar. Bu efsaneyi ilk defa duyanlar her zaman böyle davranırdı. Sahi. Kimse bu efsanenin bir yalan olabileceği hakkında bir şüpheye düşmedi. Bu kalabalıkta 2 çocuk en arkada sıralarının gelmesini bekliyordu. Onların adı Jack ve Max'ti. Max'in büyülenmişe benzer bir yüzü vardı. Jack ise ona göre daha az etkilenmiş gibi duruyordu. Nefes nefese, Max dedi:
- Efsaneye BAYILDIM! Onlardan birinin içimizde yaşaması kulağa harika gelmiyor mu?! Çok havalı olurdu!
Jack cevapladı:
- Kulağa pek de harika gelmiyor. Yani, simbiyotik bir yaşam kulağa çok rahatsız edici geliyor. o yüzden kalsın...
- Yaşasın da ne olsun? Bize kötü davrananlara ders verebiliriz!
- Onlara güvenmemelisin Max. Adı şeytan sonuçta. Her hileyi yaparlar...
- Bak! Bir tabloya gidiyorlar! Hadi!
Gruba yetiştiklerinde, rehber bir tablonun yanında durmuş ve tablonun içindeki 4 sembolü gösteriyordu, bunlar şöyleydi: Bozulma(mor), Yıkım(kırmızı), Boşluk(siyah) ve transfigür (renksiz).
Rehber hemen konuya girip açıkladı:
"Bu baktığınız tablo, bizim baştan beri bahsettiğimiz şeylerin ifade ettiği semboller, en çok bilineni, bozulma olarak bilinen bir mor şeytandır. Bu şeytan seçtiği kurbanlarını kontrol edebilir ve ele geçirebilir. Bu süreç ya uzayabilir ya da kısalabilir hatta hiç olmayabilir. Bu, kurbanın ne kadar iradeli olduğuna göre değişir. Artı olarak bu şeytanın etkileyici zihin oyunları da vardır... Transfigür türler ise daha nadirdir. Bu türler ne isterse ona dönüşebiliyor fakat dönüşebilmesi için o dönüşeceği şeyden bir parça tüketmesi lazım ve sadece günde 1 defa dönüşebiliyor. Bir diğer tarafta ise çok daha nadir bir tür olan Katliam bulunmaktadır. Bu türün karşı konulamaz bir gücü olması ile beraber, kontrol edilmesi de aşırı derecede zor ve ölümcüldür... Son olarak da Boşluk. Size bu tür hakkında daha fazla bilgi vermek isterdim ama veremem. Size verebileceğim tek bilgi şöyle. Saydığım bütün özelliklerin bir araya gelip oluşturmuş olduğu güçlü bir varlık. Bu da Kral'ı temsil ediyor anlamına geliyor."
"Pekala! Sorularınızı alalım." Rehber soruları cevaplamaya başladı. Herkes dinlerken, Max sağdaki koridordan bir ses duydu. Hemen jack'e döndü ve dedi:
- Hadi gel sesin geldiği yere gidelim!
- Delirdin mi? Annelerimiz öğrenirse kızar!
- Hadi ama! Eğlenceli olacak.
Jack istemese de max yalnız kalmasın diye onunla gitmeye karar verdi. Kalabalıktan faydalanıp hemen karanlık koridora girdirler.
Koridorda ilerledikçe, ışık körelmeye ve karanlık yükselmeye başladı. Etrafta şovalye figürleri dışında hiçbirşey yoktu. "Max. Bence geri dönmemiz lazım. Burası güvenli değil." Jack titrek ses ile ona dedi. Ama max onu duymadı ve ikisi yürümeye devam etti. Koridorun sonuna vardıklarında, Şovalye zırhının biri yere dağılmış olarak gördüler. Max bozulmuş bir ifade ile geri döndü. Jack içini çekti ve ikisi de diğerlerinin yanına dönmek için yürümeye başladılar. O sırada Jack sanki arkalarında birinin olduğunu hissetti ve bakmak için arkasını döndü. Arkalarında tanımlayamadıkları bir şey duruyordu. O sırada rehberin dediği kelimeler aklına geldi. Bu şey rehberin bahsettiği şeylerden biriydi, Bir Şeytan. Max'i uyarmak istedi fakat içindeki korku yüzünden bir hareket bile yapamıyordu. Max, onun arkada kaldığını fark etti ve arkasını gördüğünde, aynı reaksiyonu verdi.
Gözlerini max'e dikti. Görünüşe bakılırsa ona saldırmaya hazırlanıyordu. Şeytan, pençesini havaya kaldırdı ve savurdu. Bir anda, Jack aralarına koştu ve Max'i bir anda yere itti. Max ağır bir hasar almaktan kurtulmuş olsa bile. Jack onun kadar şanslı değildi. Pençeler Jack'in göğsünü çizdi ve Jack acı içinde bağırmaya başladı. Max daha fazla bakamadı, oradan kaçtı ve onu orada yapayalnız bıraktı. Jack hemen toparlandı ve duvara doğru süründü. Jack duvara yaslandıktan sonra, şeytana bir kez daha bakmak için başını kaldırdı ama şeytan orada yoktu. Yarasını kontrol etti ve yaranın iyileştiğini fark etti. Az önce ne oldu? Jack buna anlam verememişti. Yarası bir anda nasıl iyileşebilirdi? Koridordan Güvenliklerin geldiğini gördü. Güvenlikler hemen geldi ve jack'i dışarı çıkarıp yaralarını kontrol etmek için ambulansa götürdüler. Paramedik hemen yarası var mı diye baktı ve şükür ki herhangi bir yarası yoktu. Annesi telaş içinde Jack'e koşup sarıldı. "Max iyi mi?" Jack sordu. Ama annesi onu görmediğini söyledi. Max'in annesi bile nerede olduğunu bilmiyordu. Annesi ona bir süre baktı ve kulağından çektiği gibi neden kurallara uymadığını ve bu hafta cezalı olacağını söyledi. Jack özür diledi ve annesi ile eve doğru gittiler.
Eve vardıklarında, Jack hemen yatağa uzanarak biraz dinlenmeye karar verdi. Yatmaya çalıştı fakat içindeki ses durmadan onun yatmasına izin vermiyordu. Sanki bir şey diyordu. Jack yüzünü yıkamak için tuvalete gitti ve aynaya baktı. Aynada bir anlık o saldıran şeytanın yüzü belirdi. Jack, tuvaletten korku içinde koştu ve eline makası aldıktan sonra boğazına doğrulttu. Masa lambası masaya devrildi ve Jack'in gölgesinden bir figür çıktı. Bu figür onüne geldi ve sordu:
- |Ne bu şimdi? Ben şuan senin içindeyim diye kendini öldürecek misin? Onun için geç kaldın dostum...|
- SEN NASIL İÇİMDESİN?! Ç-ÇIK BEDENİMDEN!
- |Eğer ellerini kana bulamak istemiyorsan kapa çeneni de dinle. Anladın mı?|
- ...
- |Merak ediyorsan, evet. Ben o bozanlardanım. Seni takdir ediyorum doğrusu. Kimse öyle bir cesaret ile işlerimize engel olmaz. Sen diğerlerinden farklısın.|
- M-Max. Ona ne oldu?
- |O kaçan arkadaşını mı bahsediyorsun? Bir fikrim yok.|
- Peki. Neden. Saldırdın?
- |Neden mi? Çünkü, Çünkü. Huh... Ben de neden saldırıyorum bilmiyorum...|
- B-Ben Jack. S-Seninki ne?
- |Bana şöyle seslenebilirsin.|
|Viper...|
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Tohumu
AventuraKral, artık kafayı yemeye başlamıştı. Durmak bilmeyen düşünceler gelip gidiyordu. Aklında tek bir hedef vardı. Melekleri nasıl yenebilirdi? Onlara karşı ne yapması gerekiyordu? Bir ordu melek için ne kadar güce ihtiyacı vardı...? Çaresiz ve öfkeli b...