Jack gözlerini açtı ve etrafına baktı. Karanlık dışında hiçbir şey yoktu. Uzaktan tanıdık bir ses duydu. Bu ses onun adını sesleniyordu. Jack sese doğru yürümeye başladı. İleride bir kapı gördü, kapı kapalıydı. Kapının önüne geldiğinde, kapıyı açmak için başta tereddüt etse de cesaretini topladı ve kapıyı açmak için koluna dokundu. Kim bilir kapının ardında ne olabilirdi? Kapıyı açtığında, kapıdan gelen ışık onu kör etti. Gözübu ışığa alıştıktan sonra kapıya doğru tekrar baktı.
Kapı, bir parkın ortasına açılmıştı ve jack kapıdan girdiğinde kapı hemen yok oldu. "Jack!" Biri seslendi. Jack geldiği yöne doğru baktığında annesinin ona seslendiğini ve eli ile gelmesini işaret ettiğini gördü. "Orada ne yapıyorsun tatlım? Hadi gel, bizi bekliyorlar!" Annesi gülerek sordu. Jack 19 sene önceki yaşadığı bir anıdaydı. Hemen annesinin yanına koştu ve ikisi de piknik alanına doğru yürüdüler.
Piknik alanına vardıklarında, onları 2 kişi karşıladı. Biri kadın, biri çocuk. "Jack! Sonunda gelebildin. Hadi gel otur." Çocuk onu karşıladı. Bu Max'ti. Jack örtüye oturdu. Anneler arasında konuşurken, Max ve Jack arasında komik anıları hakkında konuşuyor, gülüp eğleniyorlardı. Max sordu:
- Büyüyünce ne yapacağını hiç düşündün mü?
- Bilmiyorum. O kadar üstüne düşünmemiştim. Ama çok fazla şey var.
- Evet, olabileceğin çok fazla şey var. [Bᵢᵣ ₕₐᵢₙ gᵢbᵢ...]
- ...
- Jack? Bir sorun mu var?
- Ah. Y-Yok. Boğazım kurumuş gibi hissettim de o yüzden.
- Su almak ister misin? [Öₗₘₑₘₑ ᵢzᵢₙ ᵥₑᵣₘₑₗᵢydᵢₙ...]
- !.. Sen. Ne diyorsun?
- Pardon?
- Ne dediğinin farkında mısın?
- Jack sen iyi misin?
- B-Boşver... Su kalsın teşekkürler.
Jack arkasından bir çığlık sesi duydu. Sesin geldiği yere doğru baktığında kimseyi göremedi. Jack önüne döndüğünde max ortada yoktu. Aksine, oturduğu yerde kan vardı ve kanın sürüklenme izleri bir yere gidiyordu. Kan izini takip etmeye başladı. İzlerin bittiği yerde kafasını kaldırdı ve gördüğü şey ile paniğe kapıldı. Max, duvara yaslanmış ve ağır yaralanmıştı. "MAX!" Jack koşarak yanına geldi ve sordu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Tohumu
PertualanganKral, artık kafayı yemeye başlamıştı. Durmak bilmeyen düşünceler gelip gidiyordu. Aklında tek bir hedef vardı. Melekleri nasıl yenebilirdi? Onlara karşı ne yapması gerekiyordu? Bir ordu melek için ne kadar güce ihtiyacı vardı...? Çaresiz ve öfkeli b...