"mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır."-Mustafa Kemal Atatürk.
♪~🤍🫀~♪
İlay elini kesmesine rağmen cam parçasını ipe biraz daha sürttü.
Babasının öğrettiği gibi.
O an Babasının, 'Bu acı hiç birşey onların sana yapabileceklerinin yanında!' diyen sözleri aklına geldi.
Ardından ise, 'Baba beni teröristler ne yapsın?' diyen sesi kafasında yankılanınca, sesiz bir küfür savurdu.
Yapabiliyorlarmış. Kaçırılmıştı.
Annesi ve Babasının mesleğinden dolayı hayatı yeterince tehlikedeydi. Ama bu güne kadar çok rahat bir hayat yaşıyordu. Ama bu güne kadar!
İlay 10. Sınıf bir Lise öğrencisiydi. Her gün olduğu gibi okul çıkışı eve dönecekken biranda kendini burda bulmuştu. Küçük bir kaçma girişimi olmuştu fakat tabikide başarısız olmuştu. Ama o an yerde görüp aldığı kırık cam parçası hayatında verdiği en iyi karar olmuştu.
Elleri, kolları, ayakları her yerini bağlamışları ve tek kurtuluş yolu bu cam parçasıydı.
Ama içinde garip bir his vardı. Kaçırıldığı için korku ve tedirginlik vardı biraz ama bu his'ten daha başka bir his vardı. Ve bu hissi çözemiyordu. Bu his şuan oluşmamıştı. Bir aydır vardı. Anne ve Babası yine göreve çıkmıştı iki ay önce ama bu görevin kısa bir görev olduğunu söylemişlerdi, iki hafta sürceğini. Ama iki ay sürmüştü haber yoktu. Dayısı Fırat'a soruyordu fakat sorusu hakkında hiç bir cevap alamıyordu. Sorduğu soruların cevapsız kalması onu delirtiyordu.
Anne Babası ve Dayısı aynı Timdeydi. Ama 1 ay önce Anne, babası ve iki kişi daha dönmemişti. Tim dönmüştü ama onlarsız. Onlar niye yoktu? Cevabını biliyordu ama kalbi o cevabı kabul etmiyordu.
Farkındaydı bazı gerçeklerin, ama o gerçekleri kabullenmek istemiyordu.
Camı biraz daha sürttü.
Yanındaki adamlar İspanyolca kendi aralarında şakalar yapıp konuşuyorlardı. Ve İlay İspanyolca biliyordu. Ondan fazla dil biliyordu, bunların içinde İspanyolca'da vardı. Dillere küçük yaşlarından itibaren hep bir merakı vardı. On altı yaşında olmasına rağmen bir çok ülkeye gitmiş ve birçok dil biliyordu. Hobi haline gelmişti yeni diller öğrenmek. Ama hiç bu amaçla işe yariyacağını düşünmez'di. Ne konuştuklarını rahatlıkla anlayabiliyordu.
"Yemek molası mı versek?" Dedi içlerinden biri.
"Yok olmaz. Raul bu kızı hemen istedi." Dedi bir başkası.
İlay kalın ipin inceldiğini anlayınca camı ordan geçirdi ve sert bir haraketle ipi kesti. Elleri çözülmüştü. Kesmeyi başarmıştı.
Bunun için sonra sevinip, sonra kendini övcekti şuan değil. İpi kanlı avuç içlerinin içine aldı, bağlı gibi gözükmesi için. Sırtını koltuğa biraz daha yapıştırdı. Hazır olduğundan emin olup koltukta biraz kımıldanmaya ve konuşmaya çalıştı. Yanındaki adam sertçe ağzındaki bandaşı çekti, "Ne var?!" Dedi bozuk Türkçesiyle kızın yüzünü sıkarak. "Tuvaletim var." Dedi. Adam pis pis güldü. "Olmaz." Deyip bandaşı geri takıyordu'ki İlay, "Biraz daha tutarsam valla yaparım buraya." Dedi. Adam yüzünü buruşturdu, "2 dakikadan fazla olmaz. Bide senin işemeni bekleyemem." Dedi. İlay hızla kafasını salladı. Tek kaçış yolu buydu. Tek kurtuluş yolu buydu. Kaçsa ne yapardı bilmiyordu ama bunların elinde olmaktan iyi olduğunu biliyordu. Adam Arabayı süren kişiye durmasını söyledi. Araba durdu. İlay içinden sesizce ilk onun inmesi için dua etti. Çünkü ilk o inerse o zaman elindeki kanı görürlerdi, ve tüm kaçma planı boşa giderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Yapraklı Yonca
Romance"Hayatta hiç ummadığın bir anda mucizeler gerçekleşir. Ben yıllar önce kaybettiğim mucize'yi yıllar sonra yeniden bulmuştum. Bu defa asla kaybetmemek üzere..." ♪~🤍🫀~♪