10. BÖLÜM: Atışma.

226 25 3
                                    

"Kafamın içinde çok vakit geçirdim. Ve sonunda aklımı kaybettim..."

-Edgar Allan Poe


~🫀🤍~♪


Bu yirmi yedi yıllık ömrümde çok şey yaşadım, çok kişi gördüm. Nerdeyse her türlü duygu'yu tattım. Hemde bazılarını sonuna kadar. Yirmi yedi yıldır hayatım'da hiç dolmayacak iki eksik vardı, bunu zaten biliyordum. Yerleri hiçbir zaman dolmayacak eksikler. Ama bu his, duygu daha başka'ydı. Garipti. İçi ısıtan ama bir o kadar'da soğutan. Bir o kadar'da benim için imkansız.

Bade ile konuşmam biraz daha kabullenmemi sağlamıştı malesef. İstemiyordum kabullenmek ama beni kendine çekiyordu adeta.

Ama dediğim gibi değişik bir duyguydu. Şuan kafa göz dalmak istemem gibi!

Derin bir nefes çektim. "Hadi bunları anladım'da, benim suçum ne?" Diye isyan ettim. Kendilerini göremedim sadece botlarının bana yaklaştığını gördüm.

"Yonca, Akif albay demese haberim yok operasyon'a çıktığınızdan." Hemen araya girdim. "Ama komutanım bende kendi kafama göre operasyon'a çıkmadım ki! Akif albay dedi'de çıktım. Hani size söylemeye fırsatım olmadı... Hem Akif albay size önceden haber vermiştir diye düşündüm."

Yalan, bilerek demedim.

"Tamam, onu es geçiyorum. Siz ikiniz adama niye dikleniyorsunuz?!"

Gökmen'le yandan yana bakıştık.

Şuan Ömer, ben ve Gökmen şınav çekiyorduk bir saattir. Ömer ve Gökmen'in o kadar kolay kurtulabileceğini sanmıyordum zaten ama bu gruba dahil olmamı'da beklemiyordum. Onlara gülerken, gülüncek duruma düşmüştüm.

"Peki biz niye şınav çekiyoruz, komutanım?" Dedi Ömer.

Sırf bu surat ifadesini görmek için başımı kaldırdım ve kitlenmiş çatmış kaşlarıyla Ömer'e baktığını gördüm. "Ömer, sana güzelce hatırlatırdım ama hatırladıkça benim başıma ağrılar vuruyor. Ve siz ikinize iyi şeyler yapmak geçmiyor aklımdan." Gökmen ve Ömer'i gösterdi.

"Ee benim ne günahım var?" Dedim bakmayı sürdürürken. Az önce cevabımı almıştım ama belki insafa gelir bırakırdı. Bana döndü ve yine o üstten, ben alttan alttan baktım. "Senin..." Devam etmedi bakmayı sürdürdü ardından, "Günahın çok. Bu ikisinden daha fazla."

Ne yaptığımı sormadım. Yapmışımdır birşey. O yüzden devam ettim kaldığım yerden.

Yirmi dakika'nın ardından üzerimize farklı bir gölge'de düştü ama bakmadım. Bizimkiler bu kadar zayıf değildi gölgeleri bile ayı gibiydi o onların.

"Komutanım, İlay teğmen'i Akif albay çağırıyor!" Kafamı kaldırınca Ahmet'i gördüm. Görevden geldikten sonra kızmamıştı acaba şimdi mi kızmak istemişti canı? Veya başka birşey mi yaptım? Yada o adamla ilgili birşey bulunmuştu.

Yüzbaşına baktım ve kafasıyla kalkma'mı işaret etti.

Hemen kalktım ve başımı eğip selam verdim ardından ben önde Ahmet arkamda yürümeye başladık.

Arkamdan geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum. "Akif albay niye çağırıyor biliyor musun?"

"Ne, komutanım."

"Akif albay diyorum, niye çağırıyor biliyor musun?"

"He komutanım, ben onu sabahtan beri şınav çektiğiniz için yorulmuşsunuzdur diye düşündüm ondan öyle dedim."

Tek Yapraklı Yonca Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin