7. Bölüm: Eksik parçalar.

391 38 11
                                    

“her fırtına hayatınızı bozmak için gelmez, bazıları yolunuzu temizlemek içindir...”

-Paulo coelho

~🤍🫀~♪

Doğduğum andan itibaren gerçekten el bebek gül bebek büyütülmüş bir çocukluk yaşadım. Yanlarında istediğim kadar şımarabildiğim, ne yaparsam yapayım arkamda olan bir ailem vardı. Yani aslında dışardan bakıldığında imrenilen bir çocuktum. Gerçi ben bile eski halime şuan imreniyorum.

Peki bunlar buz dağının görünen tarafı, peki görünmeyen tarafı? Özel günlerinde yanında olmamaları. Ama bunu iyi oldukları sürece umursamazdım. Ya göreve gittiklerinde yürekte ki, 'ya birşey olursa?' korkusu.

Ve biliyorum ki bu buz dağının görünmeyen kısmında ki bahanelerim'de şımarıklık.

Ben bunu on altı yaşımda öğrendim. Ben bunu gözlerimin önünde herşeyim olan insanları kaybettiğimde anladım. Ha bide, asker olduğumda. Beklemek zor, çok zor ama işte bu işin gerçek görünmeyen kısmı daha zor.

Asker kızıyım ben, beklemeye alışığım. Askerim ben, ölümlere hiç bir zaman alışamadım. Asla alışcağımı'da sanmıyorum.

Bazı şeyler asla alışılmaz zaten. Alışmak zorunda kalırsanız, alıştım dersiniz kendinizi kandırırsınız. Hayat bundan ibaret. Yalanlar, umutlar, beklemeler.

Peki şuan yaşanılanlar neydi?

Arabanın arkasından çıkıp kamyonun peşinden gidecektim, ki kolumdan tutuldum. Kolundan aşağı akan bir kan vardı ama hiç vurulmuş gibi değildi, sağlam insandan daha sağlam gibi duruyordu.

"Yetişemezsin."

"Ama..." Bitirmeme izin vermedi. "Barkın'ı ararım bulur şimdi, sakin ol."

"Vuruldun." Dedim herşeyi boşverip. "Küçük bir sıyrık sadece." İnanmadığım için yaklaşıp inceledim fakat hiçte küçük bir yaraya benzemiyordu. Sıyrılmıştı ama kesinlikle küçük bir yara değildi. "Baya küçük." Diye söylendim.

Ben yarasını incelerken biranda tuttu omuzlarımdan beni kendisine çevirdi. "Bakma daha fazla." Güldüm, "niye kan mı tutar?"

Sanki hiç kan görmemişim gibi oda "aynen kan tutar," dedi benim alayıma karşılık.

Sesizlik oluşurken niye bilmiyorum ama ilk defa yüzüne bakmaya çekindim. "Yapma bir daha." Sesim niye içime kaçmış gibiydi?

"Neyi?" Dedi anlamamazlığa gelerek. Kolundaki yarayı gösterdim "bunu,"

Derin nefes aldığını hissettim. "Senin görevin vatanı korumak, beni korumak değil Arlas." Dedim rütbeden çıkıp.

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Suçlama duygusu aradım ama yoktu. Aksine, yüzünde yarım bir gülümseme vardı. "Ben yine vatanımı korudum, yonca."

İçimde ki yangın sanki biraz daha harlandı. Kalbimin ritmi bozuldu, dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Belki'de tüm kelime dağarcığım o an tükendi, hiç birşey söyleyemedim. O ise bu halimi görüp daha çok gülüşü büyüdü.

Beni öyle bırakıp arkasını döndü ve biraz uzağa gitti. Gözlerini benden ayırmadan telefonunu çıkardı, birşeylere bastıktan sonra birini aradı. Kiminle konuşuyordu bilmiyorum, ne dediğide anlaşılmıyordu.

Sanki o değilde ben vurulmuştum. Ama kesinlikle kolumdan değil...

Telefonu geri cebine koyup tekrar yanıma geldi. Yüzünde bir gülümseme vardı ve o hâli şaşkınlığımın artmasına neden oluyordu. Biz bu adamla en son kanlı bıçaklı'ydık, ne ara bu hâle geldik.

Tek Yapraklı Yonca Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin