♪~🫀🤍~♪
Mezun olduğum'da kendime bir söz vermiştim. Ne olursa olsun, canın pahasına hiç bir çocuğa benim yaşadığım'ı, Anne Baba eksikliğini yaşatmiyacaktım. Ve ufak bir ihtimal dahi varsa o ihtimali sonuna kadar kullanacaktım.
Şuan'da da alevlerin içinde olmamın sebebi buydu. İçerisi sanki farklı bir dünya gibiydi. Yerde yanmış cesetler. Yükselen alevler. Kanlar, parçalar.
Arkamdan Arlas'ın bağıran sesi gelse'de arkamı dönmedim. Hızla ilerledim. Dönersem, gidemiyebilirdim. Aklım kalbimi susturabilirdi.
Canımın acısı Ömer'in yaptığı iğneden sonra biraz'da olsa uyuştuğu için çok acımıyordu. Acısa'da şu durumda bunu düşünmezdim.
Birkaç saat önce kolaylıkla geldiğim yere zorluklarla gitmeye çalışıyordum. Çünkü sürekli önüme birşeyler düşüyordu. Boş olan alan şuan yerde cesetler, alevler ve çatıdan falan düşen şeylerle doluydu.
Telsizden sesi yükseliyordu. Susmuyor'du. Hepsi. Ama en çok o.
Telsizi kapattım.
Yaptığım şeyin bedeli belki'de ağır olucaktı ama şuan bunu düşünmedim. Emre itaatsizlik yapmıştım. Yapmaya devam'da ediyordum. Telsiz'ide kapatmak üstüne tuzu biberi olacaktı.
Maske'den dolayı dumanlar etkilemiyor'du beni. Bu biraz da olsa kolaylık sağlıyordu.
Sonunda kapının oraya vardığımda içimden birşey olmamış olsun diye dua ediyordum.
"Sesimi duyuyor musunuz?" Diye bağırdım kapıya doğru. Ses gelmedi. Boğazımda ağır bir düğümle oluştu. Hayır, geç kalmış olamazdım. Maske'mi çıkardım sesim daha çok gitsin diye. "Beni duyuyorsanız; lütfen kapının önünden çekilin!"
Silah'ı çıkarıp derin nefes alarak kilit'e sıktım. Kapının kulp'u fırladı. Dumanlar'dan dolayı nereye düştüğünü göremedim.
Kapıya bir tekme savurdum. Bir tane daha vurmamla ardına kadar açılıp geri duvara çarptı. O an bir çıtırtı sesi duydum. Başımı kaldırdığım'da ipin ince bir kısmının tuttuğu alevler içinde bir tarafı aşağı, diğer tarafı yukarı bakan o büyük tahtayı gördüm. Alevler sarmaşık misali kaplamıştı etrafını. Her an düşebilir'di.
Düşünmeye fırsatım olmadan kendimi içinde ne olduğunu bilmediğim odaya attım. Geri çekildim tekrar odaya girmem çok zordu.
Kendimi dizlerimin üzerin'de toparladım ama bu yinede acımasına engel olmamıştı. Yüzümü buruşturdum. Şuan daha çok bastırmak'tan başka birşey gelmiyordu elimden.
Kafamı kaldırınca dumanlar'dan dolayı hiç birşey göremedim. Sadece odanın bir yerinde bir öksürük sesi geliyordu. "Neredesin?" Diye seslendim göremesem bile etrafa bakınırken.
İki yoğun öksürük sesi daha geldi. "Bur," bir öksürük daha. "Buradayım!" Diyen yoğun ama güçsüz o ses.
Sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Arada sırada ayaklarıma birşeyler çarpıyordu ve bunların ne olduğuna bakmama gerek yoktu. Bu odaya daha ateş sıçramamıştı, sadece dumanlar ile kaplıydı. Sesin geldiği yöne doğru onun öksürüklerin den takip ettim. Duvara tutunarak ilerlediğim'de köşeye sinmiş birini fark ettim.
Benden küçük olduğu belliydi. Eski bir şalvar vardı üzerinde. Yeşil. Yeşilin üzerinde ise artık kahverengi'ye dönmeye başlamış kan lekesi. Dizlerinin üzerin'de kafasını dizlerini yatırmış bir adam vardı. Kafasından kan akarak kızın üzerine bulaşmıştı. Şalı'nı burnunu bastırmış gözlerinden yaşlar akıyordu. Gözlerinden; çağresizlik net bir şekilde okunuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Yapraklı Yonca
Romance"Hayatta hiç ummadığın bir anda mucizeler gerçekleşir. Ben yıllar önce kaybettiğim mucize'yi yıllar sonra yeniden bulmuştum. Bu defa asla kaybetmemek üzere..." ♪~🤍🫀~♪