11. Bölüm: Fedakarlık.

187 24 6
                                    

Bölümü yetiştirmek için biraz hızlı yazdım ve okuyamadım hatam olabilir.
Destek olmak isterseniz vote ve yorum atarsanız sevinirim iyi okumalar!!!

♪~🫀🤍~♪

"Komutanım bence yapmamalısınız."

Derin bir nefes verip kolumu indirip Ahmet'e döndüm. "Sana sormadım Ahmet. Sen sadece sus!"

"Emredersiniz..." Diye mırıldandı.

Yandan bir bakış atsamda susup geri önüme döndüm.

Sonunda isteğimi gerçekleştiriyordum. Valiz'imi, o Ahmet'in yüzbaşı'na verdiği peçeteyi ve mutfağı yaktıktan sonra yüzbaşı'nın bana verdiği kapüşonlu'yu almış gelmiştim. Bide Ahmet'i.

Çünkü ahtım vardı.

Ben bunları kurşuna dizecektim arkadaş!

Ahmet'in çarşı iznine konmuş ve onu buraya getirmiştim. Kendisi gergin bir halde yanımda dikiliyordu.

Niye gergin anlayamıyordum. Görende vuracağım sanacak.

Boş bir araziye gelmiştik. Kuş uçmuyor desem yeriydi. İleride valiz'imi taşın üzerine koymuştum. İlk hedef valiz'idi.

Gözlerimi kısıp nişan aldım. Kollarımı, duruşumu istemsizce yüzbaşı'nın gösterdiği gibi yaptım. Bu halimi fark edince yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Kalbim'in ritmi'de aynı anda değişti.

Bu sefer kalbimin atışını sorun etmedim. Hatta içten içe hoşuma gitmeye başlamıştı.

Onun gösterdiği şekilde yapıp iki el ateş ettim. Yanımda ki Ahmet ayakta durduğu yerde uyuklarken silah sesiyle yerinde sıçradı. Valizde geriye doğru düştü.

Düştüğü için nasıl vurduğumu görmedim ama iyi olduğunu bildiğim için gidipte bakmadım.

Ahmet'e döndüğüm'de uyanmış dimdik beni izliyordu. "Peçete nerde?"

Yutkundu ve elini cebine sokup bana top halde duran peçeteyi uzattı.

Çıkladım ve geri önüme döndüm. "Geç karşıma ileriye." Silah'ın kurşununu kontrol ettim. Daha vardı bana yeter'de artardı bu. Kafamı kaldırdığım'da önümde kimse yoktu. Ahmet hâlâ aynı yerde dikilmiş duruyordu. Tek fark rengi atmış ve gözünü dahi kırpmıyordu. "Anla," yutkundu. "Anlamadım, komutanım?"

Göz devirip bunu iki yandan tutup zorla ilerlettim. Beş, altı metre ilerime götürüp bir kolunu havaya kaldırdım ve parmaklarının ucuna küçük topu sıkıştırdım. Geri adımlarla eski yerime geçtim.

Ahmet'in alnın'dan soğuk terler aktığını görünce istemsizce güldüm. Bu çocuğun bana karşı güveni beni öldürüyordu. Evet, sürekli başıma bir dert açıyordu ama daha öldürecek halim'de yoktu. Lütfen.

Aslında ahtım olmasından daha çok buraya gelme sebebim başka'ydı. Hem yarın operasyon vardı küçük bir hazırlık olurdu benim için. Hemde, bu Ahmet'i biraz korkutmam gerekiyordu. Yoksa bu çocuk böyle akıllanmazdı.

Nişan aldım ama sıkmadım. Bekledim. Hiç haraket etmiyordu ama gözlerini kapatmıştı. "Ahmet, gözlerini aç."

"Sağolun komutanım. Allah razı olsun ama açmayim ben."

Derin bir nefes verdim ve kolumu havaya kaldırarak havaya bir el ateş ettim. Arazinin geniş olduğunu ve korunaklı bir arazi olduğunu bildiğim için havaya rahatlıkla ateş etmiştim. Yoksa hayatta yapmazdım.

Ahmet'in gözleri anında açıldı. Ama ben birşey diyemeden Ahmet biranda dimdik şekilde geriye doğru düştü.

"Ahmet!" Diye bağırıp ona koşmam boşunaydı çünkü çoktan düşmüştü.

Tek Yapraklı Yonca Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin