cehennem ve onun alkollü havası

34 6 0
                                    

Midem bulanıyor.

Ancak ortalama bir düzeyde değil, burnumda iğrenç bir koku var. Ceset, lağım, kurumuş kan, ilaç ve dışkı kokusu. Gerçekten midemi bulandırıyor. Kusmaya çalışsam bile beceremedim henüz.

Hyunjin mide bulanntısına kısık sesli küfürler ederken uzandığı yataktan hızlıca ayaklanınca başı felaket derecede dönmüştü. Cehennem ve onun alkollü havasında boğulmayı yeğlerdi. Etrafa tutuna tutuna pencereye yürüdü ve yavaşça araladı. Gece vakti dışarıdan gelen sıcak hava daha beter hissettirmişti, fazlasıyla ses vardı. Başını yavaşça pencere pervazından aşağıya sarkıttı ve etrafa bakındı. Bir polis arabası vardı. Merakına yenik düşüp biraz kulak kabarttı olanlara. Polis memuru, ağlayan bir kadın ve küfürler savuran bir adam. Ne olduğunu anlayabilmek için yoğun bir çaba gösterdi. Midesi bulanmaya devam ederken ufak bir kahkaha attı. Adam, kadının ailesini evin çamaşırhanesinde işkence ederek öldürmüş. "Ne rezalet bir aile dramı" diye içinden geçirdi.

Derin nefesler aldı ancak bunun bir çare olmadığını anlayınca yavaşça banyoya ilerledi ve lavabonun önünde öğürmeye başladı. Bir süre sonra yavaş yavaş çıkarmaya başladı. Bu esnada gözleri tamamen kapalıydı. Kustukça kustu ve nihayet gözlerini araladı, fazlasıyla kelebek vardı. Biraz kan, kanatları ve bacakları yer yer kopmuş kelebekler ve fazlasıyla iğrenç görünen lavinia çiçekleri. Pembelikleri uçup geriye berbat bir kahverengi kalmıştı. Çıkardıklarını bir süre izledikten sonra biraz daha öğürdü ve kusmasını bitirmeye çalıştı. Dakikalarca burada oyalandıktan sonra suyu açtı ve etrafı temizledi. Ağzını çalkalayıp yüzünü yıkadı, "Keşke akan su değil de biraz kezzap olsaydı." demeden edemedi. Hava son zamanlarda aşırı boğucu olduğundan üstünde bir ağırlık vardı. Sallanarak mutfağa ilerledi ve biraz çay yaptı. Masanın önündeki eski sandalyeye oturduğunda gözlerini etrafta gezdirdi. Mutfağın sararmış duvarlarını destekleyen kırık mermer üzerinde kurumaya yüz tutmuş bir saksı bitkisi vardı. Kim vermişti, nereden gelmişti hatırlamıyordu. Tek bildiği atmadığı ancak nefret ettiğiydi.

Çayına bir süre baktı ve kafasını cama çevirdi. Yavaş adımlarla yeniden pencereye ilerledi ve araladı. Biraz cehenneme ve alkole ihtiyacı vardı. Camdan gelen itici havayı ciğerlerine doldurdu, sevmese bile şimdilik buna katlanmak zorundaymış gibi hissetti. Temiz mi yoksa değil mi bilmediği hava ciğerlerine dolarken içinde birilerini dövüyorlarmış gibi hissetti. Gözlerini kapatıp anılarını yokladı, en son ne zaman kan veya kavga görmüştü? Yaklaşık yarım saat önceki kavgayı düşündü, sadece sözlü sayılırdı. En ufak bir kan zerresi dahi görmemişti, varsa bile gözü seçmemişti.

Başını yavaşça pencere pervazına yasladı, Jeongin'le yaklaşık bir haftadır görüşmüyordu. Ondan hoşlandığını düşünse bile bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlamıştı çünkü ondan herhangi bir dönüt alamıyordu. Kendi kendine yatak köşelerinde çürüyerek ölse olmaz mıydı?

hell or high water/hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin