mavinin tadı

20 5 4
                                    

Damağımda tarifini bilmediğim bir tat var, mavinin tadının böyle olacağını sanmıyorum. O gün Jeongin kollarımın arasında ölmek yerine kollarım arasında o kamptan çıkıp benimle mutlu olsaydı o zaman mavinin tadını öğrenebilirdim. Şu an öğreniyor olduğum tada siyah diyeceğim. Beyazdan daha siyah ve kardan daha kirli bu tat damarlarım arasında dolaşırken çürümeye mecbur bir hayat süreceğim. Aşk duygusunu bir defa kalbime ekmeyi başardım, burada başardım diyebilmem bile oldukça yanlış bir kullanım aslında. Aşk duygusunu ilk ve son defa Jeongin kalbime dikti. Sürekli onu gördüğüm rüyalardan uyanıyorum, sakin ve mutlu bir hayatımız var fakat sebepsiz yere hepsi kötü bir sonla bitiyor. Rüyalarımla bana ulaşan sonsuz evrenlerde bile onunla mutlu olmaya hakkımın olmadığını böylece kavrayabiliyorum.

Onu anlatabileceğim kimsen kalmadı, ben bile kalmadım. Onunla beraber o kampta, inci boncuklar kopmadan önce maviyi tadamadan öldüm. Tüm suçu kendimde arıyorum yıllardır, bazı şeyleri değiştirme şansımın olup olmadığını düşünüyorum. Onun bedenini ağlayarak kampın ilerisindeki ağaca kadar taşıdığımı, onu o ağacın dibine kendi ellerimle kazdığım mezara gömdüğümü unutamıyorum. Yeniden kampa dönüp inci boncukları toplayarak cebime koyduğumu ve günlerimi o mezarın başında toprağı avuçlarımın arasına alarak ağladığımı unutamıyorum. Unutmaya çalışmadım hiçbir zaman, çalışamam da. Bazı sevgiler sevgiden de ötedir ve bu his unutulamayacak kadar özeldir. Anımsadıkça boğazım düğümleniyor ve nefes alma yetimi kaybediyorum. Felix'in gaz odasında öylece öldüğünü ve mezarının gökyüzünde olduğunu unutamıyorum. Felix bir Yeryüzü Yıldızıydı ve Jeongin onun meleğiydi. Felix ait olduğu gökyüzüne uçarken Jeongin ait olmadığı yerde Yeryüzü Yıldızı olarak kaldı. Öpmeye kıyamadığım kişi o kadar şanssızdı ki avuçlar dolusu toprağın altına sıkışıp kaldı. Onun kokusuna sahip herhangi bir şey kalmadı elimde, toprağı bile onun gibi güzel kokmuyor artık. Artık kırk yedi yaşında koca bir adamım ve benim biricik sevgilim hâlâ yirmi bir yaşında. Büyümek için acele etmemesine saygı duyuyorum ancak onun da artık büyümesi gerekmiyor mu? Bilmiyorum. Tek yapabildiğim gözlerine bakmaya çalıştığım kadın ve saçlarını sevmeye çabaladığım iki çocuğumla onu düşünmemeye çalışmak. İnsan aklındakiyle yaşayıp yanındakiyle ölür derlermiş, benim yaptığım da tam olarak bu. Onunla yaşayıp onsuz ölmek.

A Poison Tree

I was angry with my friend;

I told my wrath, my wrath did end.

I was angry with my foe:

I told it not, my wrath did grow.


And I waterd it in fears,

Night & morning with my tears:

And I sunned it with smiles,

And with soft deceitful wiles.


And it grew both day and night.

Till it bore an apple bright.

And my foe beheld it shine,

And he knew that it was mine.


And into my garden stole,

When the night had veild the pole;

In the morning glad I see;

My foe outstretched beneath the tree.

-William Blake-

hell or high water/hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin