Jeongin kolyesini kırdığımdan beri fazlasıyla soğuk davranıyor ve tablo işini bitirdiğimiz gibi sohbet etmeden gitmeyi kendine vazife belliyordu. Kendi evrenine karışma hakkını kendimde bulmadığımdan basit bir diyaloga girme gereği dahi duymuyordum. İçten içe göğüs aramın sıkıştığını hissetsem bile elimden pek bir şey gelmiyordu. Ondan gözyaşı alamayacağımı fark ettiğim vakit kendisininin getirmesini rica etmiştim. Ne yapıp ne edip ufak bir kapaklı kaba -ki oldukça küçüktü- gözyaşları dolduurp getirmişti. Gerçekliğinden emin olmak adına tadına bakmıştım, dudaklarından önce gözyaşlarının tadını almak fazlasıyla ironikti. Boş bir çöp kutusu gibi hissediyordum.
Ah son günlerde gördüğüm rüyalar da cabası. Rüyalarımda mavi bir gökyüzü görüyor , ona dokunmaya çalıştığımda yetişemiyordum ve vurulan bir kafa ile rüyalarım sonlanıyordu. Küfürler ederek mavinin olmadığı geceye uyanıyordum. Son zamanlarda delirmiş gibi hissetmemin sebebi bu rüyalar olabilirdi. Bu rüya dışında sürekli olarak gördüğüm bir rüya ise demir parmaklıklar ve tuğlalardı. Neresi olduğunu bilmediğim ancak etrafı tuğlalarla çevrili bir yere götürülüyordum, ışıklar kapanıyordu. Tek bildiğim onlarca elin vücüdumu talan ettiğiydi. Taciz, şiddet, keşif ve merak. Hepsi bir aradaydı. En sonunda çığlık atıp koşmaya başlıyordum ve bana dokunan insanlar büyük bir çığlık kopardıktan sonra sebepsizce ölüyor ve uyanıyordum. Ölümden sonra yeniden yaşıyordum. Oradan sadece şahsımın canlı ayrıldığına dair yeminler edebilirim ancak bunları başka bir zamana saklıyorum. Yeminlerim bana ait kalmalı sonuçta.
Anlam veremediğim onca şey arasında Jeongin'e dair ne hissettiğim de vardı. Geçenlerde evine bir buket açelya yollamıştım ancak son gelişinde hepsini geri getirmişti ve konuşmadan son provaları alıp gitmişti. Aslında kalan çizimi bitirmek için ona ihtiyacım yoktu ancak onu görmeyi arzuluyordum. Gözlerine baktığımda yaşadığım hayata uyanıyor gibiydim. Bunu aşka yorumlamak haddime mi bilmesem bile sıfatsız bırakma yanında duruyordum.
Tek iyi şey en sonunda bir şeye karar vermiş olmamdı. Mavinin tadını merak ediyordum. Suyun, yaşın ya da başka bir mavinin tonunu değil de göyüzüne ait mavinin tadını almak istiyordum. Ellerimi gökyüzüne uzatıp bir avuç almak ve onu ağzıma götürüp yemek istiyordum. Yemeli miyim yoksa içmeli miyim bilmiyorum, sadece tadını merak ediyorum. Jeongin'in gözyaşlarını gölgelendirme yaptığım mavi ve tonlarına eklemiştim. Gözyaşları havada, yerde, vücütta, gözlerde ve neredeyse her yerdeydi. Kim bilir, belki de Jeongin de her şeyin bir parçasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hell or high water/hyunin
Fanfiction'Fazla güzelsin küçük Aşk Tanrısı, taşıyamazsın onca günahı.' 23.11.23