salya, gözyaşı ve meni

24 6 0
                                    

Bu güzel çocuklar kampa geleli neredeyse bir ay olacaktı. Her sayıma güzelce katılıyorlar ve çalışma kampında göze batacak hareketler sergilemekten uzak duruyorlardı. Ben ise bugün gece devriyesindeydim. Saat yaklaşık 04.11'di. Çoğunluk uyuyor olsa bile saat 5'te onları kaldırmam gerekiyordu. Çamaşırhanenin ışıklarının açık olduğunu gördüğümde büyük bir sinirle oraya ilerledim. Devriyedeki askerlerin orada işi olmazdı, hangi lanet hayvan oradaydı? Çamaşırhaneye yaklaştığımda adımlarımı sessiz atmaya özen gösterdim. Kapı kapalı olsa bile altından ışık sızıyordu. Eski, kahverengi, kırık dökük ve kimi yeri delikli olan bu kapı ışığı çok kolay dışarı sızdırıyordu. Sarı ampülün rengi belirginleştiğinde içeriden demir sürgü ile kilitlendiği belli olan kapıya sert bir tekme atarak kapıyı açtım. Açmamam belki de daha iyi olurdu ancak açmış olmam en iyisiydi. Jeongin ve Felix'in ağzına çarşaf parçaları sıkıştırılmıştı sesleri çıkmasın diye. İki asker Jeongin'e, üç asker ise Felix'e tecavüz ediyordu. Gördüklerim karşısında midemin bulanmasına engel olamıyordum. Çaputla kapatılan ağızlarından çıkmaya çalışan çığlıklar salyaya dönüşmüş, gözleri ağlamaktan şişmiş ve neredeyse tüm vücutları meni ile kaplanmıştı. Beni gören askerler alelacele giyinmeye çalışırlarken büyük bir bağırtı çıkardım 'Gecenin bu saatinde burada ne bok yiyorsunuz? Derhal terk edin burayı sizi orospu çocukları. İşinizi sabah göreceğim. O lanet siklerini alıp defolun gözümün önünen!' dedim. Askerler alt biriklerdendi, dediklerimi bitirdiğimde askerler üstlerini tam olarak giyinemeden çamaşırhaneden çıkmışlardı. Felix ağzındaki çaputu zarzor çıkardıktan sonra Jeongin'e yardım etmişti ve ona sarılarak ağlamaya başlamıştı. Gördüklerim yüzünden ellerim titrerken şoktan çıkmak adına büyük bir çaba gösterdim. Kenardaki taşın üstüne oturup derin nefesler alırken titreyen ellerimle cebimdeki cep matarasını çıkarıp içindeki suya baktım. Hızlıca çocuklarla uzattığımda Felix korkmaya devam ettiğinden uzanmaya bile yeltenmemişti. Mataranın kapağını açıp yavaşça dudaklarına götürdüm ve 'Korkma, ben varken bir şey yapamazlar.' dedim. Felix üç yudum suyu boğazından zor geçirdikten sonra ağlamaktan kırılan sesiyle kekeleyerek 'Yalvarıyorum kalanını Jeongin içsin.' dedi. Şişeyi onun dudaklarına götürüp birkaç yudum almasını sağladım. Genzine kaçtığında öksürmeye başlamıştı. Yavaşça sırtını sıvazlarken titriyordu. Teninin soğuk olması beni ürkütmüştü. Çamaşırhanede olmasına rağmen temiz sayılamayacak çarşaflardan iki tanesini elime alıp sırayla çocuklara sardım. Onlar korkularını atlatmaya çalışırken ellerimi yüzüme götürüp yüzümü ovuşturdum. Kabulümdür ki burası pek iyi bir yer değildi. Çocuklara, kadınlara ve erkeklere tecavüz ettikleri, onları darp ettikleri bir gerçekti. Öncesinde hiç tanık olmamıştım çünkü buradaki eski askerler bu olaydan ne kadar iğrendiğimi bilirdi. Yeni gelenler adımı pek bilmedikleri için katı kurallarımı da bilmiyordu. Gözlerimi yavaşça açıp önümdeki çocuklara baktım. Jeongin'in vücudunda yer yer morluklar vardı. Birkaçını benim yaptığımı düşünürsem diğerleri ne zamandan kalmaydı? Titrek sesimle 'Jeongin, nefes almaya çalış. Bu morluklar nereden geldi?' dedim. Titreyen sesiyle 'Geçen gün kapıyı sert kapattım diye birkaç asker beni dövdü. Oradan kalma.' dedi. Başımla onu onaylayarak ceplerimi kontrol ettim. Pimpirikli bir adam olduğumdan ceplerim hep doluydu ayrıca asker olduğumuzdan cebimizde bazı şeyleri taşımamız gerekiyordu. Cebimden morluk için kullanılan kremle yara kremini çıkarıp morluk kremini Jeongin'e, yara kremini Felix'e uzattım. 'Jeongin sana verdiğim krem morluk kremi, morluklarının üstüne sür. Felix sana verdiğim krem ise yara kremi. Orana sür ardından Jeongin'e ver. İyi gelecektir.' dedim. Gözyaşları arasındaki gülümsemeleriyle teşekkür ettiler ve kremi sürmeye çalıştılar. Jeongin'in takati yoktu yediği dayaklar yüzünden. Gözlerine bakarak 'Yardım etmemi ister misin?' dedi. Tereddüt içinde kaldığını belli eden bakışlar sunarken yavaşça ayağa kalktım. Refleks olarak gözlerini kapatıp kolunu gövdesine siper etmişti. Elimi yavaşça ve nazikçe tenine değdirip kısık ve şefkatli bir sesle 'Korkma Jeongin, sana zarar vermeyeceğim..' dedim. Yavaşça kollarını indirip gözlerini açtı ve gözlerime baktı. Ufakça tebessüm edip kremi parmağımın ucuna sıktım ve morluklarına sürdüm. Teninin soğuk olması canımı yakmıştı. Ondan yaklaşık sekiz yaş büyüktüm ama ona neden bir anda bu kadar şefkat gösterdiğimi bilmiyordum. Her bir yerine kremi sürdüğümde ağlamayı bırakmıştı. Yavaşça saçlarını okşayıp başını göğsüme koydum ve diğer kolumu Felix'e atıp onun başını da göğsüme koydum. Kısık bir sesle 'Burada olanlar aramızda kalacak, size karşı gösterdiğim bu tavrı da kimse bilmeyecek. İçten gelen şeylere engel olmamak en iyisi. O askerlerin gereken cezayı almasını sağlayacağım.' dedim. Beni onayladıklarında yavaşça kollarımı çektim ve rafları kontrol edip yeni çizgili pijamalar çıkardım. Onlara uzatıp 'Bunları giyinin, ardından yataklarınza geçin.' dedim.

hell or high water/hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin