12- It isn't real.

92 12 4
                                    

☆ ★ ☆

"Akşam geliyorsun değil mi Lee?" kıvırcık olan, omzunu; arkadaşlıkları daha çok taze olan arkadaşının omzuna atarken konuştu.

Ertesi gün olacak diye planladıkları parti? yaklaşık 1 hafta kadar sarkmıştı. Hepsi Changbin ve onun üşengeçlik abidesi kıçından kaynaklanıyordu. Jisung'a kalsa zaten tüm yapılması gerekenleri birkaç saatte hallederdi. Her neyse, sonuç olarak; Changbin'in heyecanla beklediği büyük gün bugündü. Sonunda ayarlayabilmişlerdi. Changbin ise şu an, birkaç günde rutinleştirdiği 'Minho'yu darlama' adlı eylemini gerçekleştiriyordu. Kısacası, Hyunjin gitse de -ki asla gitmez- Hyunjin gibileri Minho'nun kaderinde vardı anlaşılan.

Derin bir nefes çekti Minho akciğerlerine. Aynı sakinlikte nefesini verirken Changbin'in sorusunu yanıtsız bırakmadı. "Geliyorum, demiştim ya zaten. Dört gündür her beni gördüğünde aynı şeyi soruyorsun." koldan askısı olan çantasının askısını düzeltirken yürümeye devam etti. Changbin'i de peşinden sürüklüyordu öylece.

Somurttu kıvırcık oğlan. "Tamam be, ne söylendin. Alt tarafı yakınlaşmaya çalışıyorum seninle." açık sözlülüğü takdire şayandı gerçekten.

Aslında Minho da Changbin'den bıkmış değildi. Sadece anlarsınız ya, daha birkaç gün önce tanıdığı birine kendini öylece açamazdı. Başkaları yapabiliyorsa da o yapamazdı. Minho, kolay kolay herkesi kişisel alanına almazdı.

"Bir şey demedim, tamam." koridorları bir bir geçerken, asla soğukluğundan ödün vermiyordu Lee Minho. Sonunda hocalardan birinin ofisinin önüne geldiğinde, Changbin'e dönüp; "Ödev teslim edeceğim." dedi. Changbin'in imasını anlayacağını düşünmüştü tabii. Changbin ise bozulmadan "Sorun değil, burada beklerim. Sen gir içeri işini hallet." dedi ve içten bir gülümseme verdi Minho'ya.

Minho, gözlerini devirip 'ciddi misin?' bakışlarını atmaya başladı. "İşim uzun sürer, profesörle değerlendireceğiz ödevi." artık anlayacağını düşünüyordu, haklı olarak. Changbin ise içinden 'Ne kadar düşünceli, burada bekleyip sıkılmayayım diye ısrar ediyor.' diye geçirdi. Aklından geçirdikleri, yüzüne sevimli bir gülümseme yerleştirirken "Hiç sıkıntı değil, merak etme." dedi.

"Etmiyorum zaten." Minho, en sonunda hep olduğu gibi pes ederek arkasındaki kapıyı açtı ve içeri girdi. Changbin ise arkasından "Ha? Ne dedin?" derken Minho'nun odaya girmesiyle lafı havada kalmıştı.

Changbin'in, uzun bir süre koridor duvarlarıyla bakışması gerekecekti anlaşılan. Bunu kendisi tercih etmişti.

☆ ★ ☆

"Onlar oraya değil Felix, kaç kere daha tekrar edeceğim?!" Jisung, ellinci kez balonları yanlış yere astığını söylerken Felix; ısrarla yerlerini değiştirmiyordu. Jisung, balonların çocuksu kaçacağını düşünmüştü aslında. Bu bir doğum günü partisi falan değildi ki öyle de olsa neredeyse çoğu 20 yaşında olan insanlar için biraz absürt kaçabilirdi. Yine de Jisung, ne derse desin, Felix asla fikrini değiştirmiyordu. Utanmasa balon da asalım diye ağlayacaktı. Utanmıyordu da zaten.

"Of Jisung!" elindeki balonları yere atarken konuştu sarışın oğlan. "Çok memnuniyetsizsin. Ailen seni çok şımartmış." kaşlarını çatarak salondaki ufak yer minderine attı kendini.

"Bana diyene de bakın." kıkırdadı Jisung. "Yemekleri hazırlarken bile bütün malzemeleri sen seçtin hatırlatırım. Yok onu yemem, yok bunu yemem. Bir şey diyeceğim de ayıp olacak şimdi."

"İyi, hiçbir şeye karışmıyorum. Ne yaparsan yap." oturduğu yerde tırnaklarıyla oynarken ve Jisung'a bakmamak için çabalarken oldukça sevimli duruyordu. Felix, biraz şikayetçi falandı ama gönlünü almak on saniyeyi bile bulmazdı genelde. Bilgisayarına dokunmadığınız sürece tabii.

Starry Eyes★ -Minsung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin