17- Holding you until you fall asleep.

94 12 53
                                    

☆ ★ ☆

Yaklaşık bir dakikadır öylece birbirine bakıyordu dörtü. Jisung'un kaşları çatılmaktan buruşma derecesine gelmişti ama yine de alamıyordu gözlerini kardeşi gibi gördüğü Changbin ve onun kucağındaki bu zamana hiçbir şeyi gizlemeden her şeyi anlatmaya söz veren Felix'den.
Sözünün eri değildi anlaşılan.

Gözleri doldu sevimli oğlanın yavaşça, boğazında bir yumru hissetti. Sanki Changbin ve Felix'in yalanı boğazına takılmış bir yemek parçası gibiydi. Tam yutacakken bir anda boğazına takılıp kalmıştı öylece.

Changbin ve Felix hiçbir şey söylemiyor, sadece nefes nefese ve dağılmış hâlleriyle kapı eşiğinde öylece dikilen ikiliye bakıyordu.

Minho ise hâlâ öpücüğün etkisinden çıkamamış bir şekilde kafasını toparlamaya ve önündeki görüntüye odaklanmaya çalışıyordu. Onu etkileyen pek de bir şey yoktu aslında, sadece o kadar ani bir şekilde buraya gelmişlerdi ki hiçbir şey anlamamıştı.

"S-siz ciddi misiniz?" en sonunda inci taneleri gözlerinden birer birer süzülürken sessizliği bozmaya karar verdi Jisung.

Felix kendine gelir gelmez gözlerini Jisung'dan kaçırıp acele bir şekilde kalktı Changbin'in kucağından. Ayağa kalktığında başı döndüğünden derin bir nefes aldı ve gözlerinin önüne gelen, terlemekten alnına yapışmış olan saçlarını bir eliyle geriye taradı sarışın oğlan yavaşça. "Bak, göründüğü gibi değil. Gerçekten Jisung." o kadar sarhoştu ki sesi bile değişmişti.

Alaycı bir gülüş kaçtı Jisung'un ağzından. "Göründüğü gibi olmayan şey neymiş? O kadar iyi arkadaşsınız ki birbirinizin kucağına çıkıp öpüşüyor musunuz yoksa? Ne kadar tatlısınız." ağlarken kelimeleri bir araya getirmek oldukça zordu Jisung için.

Felix susmuştu yediği lafla birlikte. Sıra sıra konuşacaklardı anlaşılan. Changbin hızlı bir şekilde yanında duran tişörtünü alıp üzerine geçirdi ve o da bir şeyler söylemeye başladı. "Söyleyecektik Jisung, gerçekten. Biz... Tepkinden korktuk sadece. Ne tepki vereceğini bilemedik, korkaklık yaptık. Felix'in bir suçu yok, o başından beri saklamak istemiyordu."

"Sen ağzını bile açma Changbin. Biz seninle kardeş gibi değil miydik? Beş yaşından beri tanışıyoruz." küçük bir gülüş koptu Jisung'un dudaklarından. "Sikeyim, beraber yaşıyoruz Changbin. Aynı evde yaşıyoruz. Ne zaman söylemeyi planlıyordun, düğün gününüzde falan mı?!" bir yandan burnunu çekiyor, bir yandan da gözyaşlarını zaptetmeye çalışıyordu sevimli oğlan.

Minho ise ağzını açsa Jisung üzerine atlar diye korktuğundan sadece susuyordu. İlk defa böyle görüyordu onu.

"Yakında... Yani, bilmiyorum ama gerçekten söyleyecektim Jisung. Lütfen dinlemeden bir şey yapma." hissettiği panik duygusu gözlerinden okunuyordu yapılı oğlanın.

"Siktirin gidin, ikinizle de uğraşmak istemiyorum. Sakın geleyim falan demeyin, işinize geri dönün. Az önce ne yapıyorsanız devam edin." Jisung arkasını dönmüştü avucunun içiyle gözlerini silerken. Minho'yu umursamadan geçip gitti yanından.

"Jisung..." Felix de Jisung'un gidişiyle arkasından bakakalmıştı öylece. Ne hissetmesi gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Bütün duyguları aynı anda harekete geçmişti sanki. Karışık olsa da aralarından kolayca seçebildiği bir his vardı sarışın oğlanın: Rahatlama. Aylarca içinde tutmuştu sevgilisi için. Ne yaptılarsa her şeyi gizli yapmak zorunda kalmıştı çift. Belki de söyleselerdi böyle olmazdı ama Changbin bunca zaman söylememeleri konusunda ısrarcıydı. Ne olursa olsun, üstünden büyük bir yük kalkmıştı şimdi.

Minho, Jisung'un onu arkasında bırakıp yürümeye başlamasıyla beklemeden peşine takıldı küçüğünün.

"Jisung, bir beklesen güzelim." küçüğünün hızlı adımlarını yakalamaya çalışıyordu Minho. "Gel hadi, kahve yapayım sana. Biraz sakinleş, olmaz mı?"

Starry Eyes★ -Minsung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin