19- You're the white swan in my photograph.

100 12 52
                                    

☆ ★ ☆

Arabadan inip ellerini beline koyarak geldikleri restorana baktı Jisung, hafif esen rüzgar tombul yanaklarını okşuyordu usulca. Sert değildi ama üşütüyordu, Kore'de havalar artık 10 derece üzerini zor görür olmuştu.

Gerçekten güzel bir yere benziyordu burası. Gerçi şu an ne bulsa yerdi, o yüzden restoranı beğenmeseydi de sesini çıkarmazdı sevimli oğlan.

Hiç konuşmadan içeriye doğru adımladı ikili, cam kenarında bir masa ayarlamıştı diğerleri; oturuyorlardı.

Masanın yanına gittiklerinde Seungmin beyefendiliğinden ödün vermeyerek herkese selam verdi yüzündeki inanılmaz gülümsemesiyle. "Beklettik, sorun olmamıştır umarım." mahcup bir şekilde gülümsedi.

Changbin ve Felix ikilisinin gözleri de anında Jisung'u bulmuştu. Jisung da onlara baktı ama sonra gözlerini kaçırdı görmemişçesine.

"Yok, ne sorunu. Alt tarafı az önce açlıktan bayılıyordum." gözlerini devirdi Hyunjin. Arkadaş grubundaki her seyde huysuzlanan tipleme kesinlikle oydu.

"Abartma." Jeongin'di konuşan. Beraber oldukları süre 10 dakika ise 9 dakikası boyunca atışıyorlar, birbirleriyle uğraşıyorlardı.

"Hyunjin, Jeongin; lütfen ama ne konuşmuştuk?" çocuklarını azarlayan bir baba gibi gözüküyordu Chan.

Hyunjin susarken, Jeongin; Jisung'un da burada olduğunu farketmesiyle strese girmişti yine. Ne zaman Jisung etrafında olsa soğuk terler atıyordu sevimli oğlan.

"Nereye oturalım?" dedi Jisung, Seungmin'e.

"Hmm.." kısaca göz gezdirdi Seungmin masada. Daha sonra fısıldar bir ses tonuyla konuştu. "Bak, seninkinin yanı boşmuş. Tesadüf işte." göz kırpıp gülümsedi utangaç arkadaşına.

Minho da elbette geldiğinden beri Jisung'un hareketlerini izliyor, onunla göz göze gelmeye çabalıyordu. Neden sanki Jisung bilerek ona bakmamaya çalışıyor gibi hissediyordu ki?

"Sus Seung." omzuna vurdu Jisung, Seungmin'in. "Ayrıca çok beklersin, ben Jeongin'in yanına oturuyorum." gülümsedi Jisung ve Jeongin'in yanına adımladı. Seungmin de mecburen sinirli kedinin yanına oturmaya gitti.

Gülümsedi Jeongin, neden güldüğünü bile bilmiyordu.

"Nasılsın minik tilkim?" gülümsedi Jisung küçüğünün kısılan gözlerine bakarken.

Jeongin de panikleyip cevap vermişti, çok uzun süre göz teması kurmuşlardı. "İyiyim, sen?"

"Ben de iyiyim." olabildiğince gözlerini kısıp tek eliyle başını sevmişti Jisung, Jeongin'in. Jeongin gerçekten dünya üzerindeki en tatlı şeylerden biriydi.

Minho'nun gözleri beklendiği üzere Jisung'un üzerine kilitlenmişti, Jeongin'in yanına oturduğundan beri bir saniye bile ayırmamıştı gözlerini üzerinden. Neden bu kadar yakın duruyorlardı, siniri bozulmuştu Minho'nun. Kısa bir süre Jeongin'in neredeyse gülümsemekten yırtılacak olan ağzına bakıp göz devirdi. Bu çocukla ilgili bir şeyler onu rahatsız ediyordu nedense.

Jisung da üzerindeki gözleri hissedip önünde oturan Minho'ya baktı, bakışları kesişmişti şimdi. Minho göğsünde kavrulan hırs ve kıskançlıkla Jeongin'in duyduğundan emin olduğu, aynı zamanda da kısık bir sesle konuştu. "Güzel olmuşsun." imalı bir şekilde gülümsedi küçüğüne.

Plan başarılıydı, Jeongin duymuştu. Sadece hesaba katmadığı biri daha vardı.

"Oha." ağzından kaçan şaşkınlık nidasını tutamamıştı Hyunjin. En son Jisung'la konuşmak için kırk takla atan Minho ne ara bu seviyeye atlamıştı? Fısıldadı büyüğüne doğru. "Uçuşa geçmişsin."

Starry Eyes★ -Minsung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin