8. BÖLÜM~Dans Edemeyen Üye

950 110 105
                                    

Babacım, lütfen benimle kal.

"Huh! Bunu söylediğini ben neden duymadım?!"

"Çocuk yok oldu." dedi Yesung. Evet, üzüntüsünü anlatacak tek kelime buydu.

   Yesung'la birlikte ödül aldığımız videoyu izliyorduk. Aslında sadece Donghae'nin konuşması için açmıştık diyebilirim. Nedeni belliydi. Babası vefat etmişti. Hayranlar ise böyle zamanlarda durumu daha da dramatik hale getirmekten başka bir işe yaramıyorlardı. Her yerde Donghae'nin bu sözü yazılıydı. Ödül sırasında ağladığı kesimin altına sözü yazmalar, sosyal sitelerde paylaşmalar... Videonun yalnızca o kısmını kesen yüzlerce kişi... Destek olmaları güzeldi ama köstek de olmuyorlar mıydı aynı zamanda?

  Donghae... Yirmi yaşında babasını kaybetti. Gördüğüm en hayırlı evlattı. İyi para kazandığı zaman yapmak istediği tek şey babasına ev ve araba almaktı ama o zamana kadar bir kerecik olsun konserlerine gelmesini istiyordu. Babası aylardır kötü haldeydi. Hastalığı iyileşmiyordu ve birçok kişi de umudunu kaybetmişti. Aslında Donghae umudunu canlı tutmaya çalışan tek kişiydi. Bu ölüm kesinlikle beni korkutuyordu. Ya toparlanamazsa?
Lee appa her zaman çok dürüst bir yaşam geçirmişti. Sözünü tutar, sorumluluğunu yerine getirirdi. Donghae böyle anlatıyordu bize. Oğluna da hep örnek olacak biri olmasını öğütleyip duruyordu. Son zamanlarında Leeteuk ile onu ziyarete gittiğimizde söylediği sözler sanki bana söylenmiş gibi benimsemiştim.

"Leeteuk, Donghae sana emanet. Onun abisi ona babalık edemez, yoğun çalıştığınız için oğlumu göremiyoruz bile; ama sen hep yanındasın. Bunaldığında yardım et. Donghae hassas bir çocuk. Hemen üzülür, kıskanır, ağlar. Güç kazanmasını sağlayacak her yolu dene. Örnek bir idol olmasını istiyorum. Adını skandal başlıklarında değil Super Junior'ın ödül paketlerinde görmek istiyorum. Hoş... Ben görecek kadar yaşamayacağım; ama hissedecek kadar var olacağım. Donghae'yi özleyeceğim."

Donghae haberi aldığından beri belleği silinmiş gibiydi. Sorulara cevap vermiyor,sadece babasının adını haykırarak ağlıyordu. Donghae babasının oğluydu. Onsuz hayat çok zor olacaktı.

  Konuyu düşündükçe boğazım düğümleniyordu. Yesung'u bilgisayar ile başbaşa bırakıp banyoya gittim. Soğuk su iyi gelmişti.

**Cenazeden Sonra**

"Çok kötü hissediyorum. Bugün izinli olsak SaeJin?" dedi Yesung.

"Ruhsal olarak yorulduk." diye ekledi Eunhyuk.

Bu sırada Kyuhyun babasıyla ağlayarak konuşuyordu:

"Appa, nanın norıl nomu sarangheyo./Baba,seni çok seviyorum."

Ölümler, yaşayanların kıymetini bilmemiz için kesilen faturalardır.

"Eh, Donghae'yi o halde gördükten sonra..." dedim. Bir yandan da programlarına bakıyordum. Bugün onları serbest bırakamaya karar verdim.

"Yurda gidelim." dedim arabayı süren yardımcı menajerlerden birine. Leeteuk göz altları kıpkırmızı ve ateş kesilmiş bir halde başını cama yaslamış, dünyadan kendini soyutlamıştı. Onu ilk defa bu kadar üzgün görüyordum. Demek insanlar cenazelerde böyle oluyordu. Tamam, herkes ağlamıştı. Ben ve diğer menajerler de öyle; ama Leeteuk'ın bir emaneti vardı şu anda. Donghae gibi bir emanet ve gerçekten o bakım isteyen bir bebek gibiydi. Yine de Leeteuk ondan hiçbir zaman yorulmazdı. Donghae onun özel kardeşiydi.
  Böylesine derin düşüncelere dalmışken telefonum uzun uzun çalmaya başladı. Yandan asmalı lacivert çantamın ön gözünden çıkarıp yorgunca elime aldım. Arayan kişi Im KwangWook'tu. Bugün onu ekmiştim. Kesinlikle acınası bir durumdu benimkisi ama ancak şu an aklıma gelmişti randevu. Lee babanın ölümü kesinlikle yeterli bir sebep olmalıydı. Korkarak telefonu açtım:

Ben Kralların Menajeriyim (B.K.M.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin