3 asır önce...Issız ve virane sokakta dondurucu rüzgar ve iki çift ayağın gürültüsünden başka hiç ses yoktu. Esen soğuk rüzgar, tedirginlik dolu yolculuklarına daha da endişe ekliyordu. Genç adam, ağlamamak için büyük bir çaba gösteren perişan eşine döndü. Elindeki cam muhafazalı fener sevdiğinin suratını aydınlatırken "Lütfen böyle olma Lola. Yüzündeki bu ifade her şeyi daha da zorlaştırıyor," diye fısıldadı.
O zamana kadar sessiz durmaya çalışan genç kadın, sabrının son noktasına geldiğini anlayarak derin bir nefes aldı. Ciğerlerine dolan hava, büyük bir azabı peşinden getirmişti. İçi acıyordu.
Aklında dolaşan kötücül düşüncelerle birlikte ilerlemek zordu. Bir anda duraksadı ve sesinin tonunu ayarlamaya çalışıp eşinin karşısına geçti. Hareketi, onun da durmasına sebep olmuştu. Bu ani manevrayla, adamın yerleri süpüren cübbesi etrafa sular sıçrattı. Gözleri bir an için üzerini kirleten çamurlu suya takıldı kadının. Sessizlik, ne olduğunu bilmediği bir canlının meşum çığırtısı ile yok olunca yutkundu ve "Madem yapacağımız şey zor öyleyse yapmayalım," dedi gözlerini elbisesinin eteklerinden ayırmadan. Kederi öyle yoğundu ki sesi titriyordu.
Genç adam, iki elini kadının omuzlarına koyarak gülümsedi. İfadesi, neşeden çok uzaktı. Sahte tebessümü, acısını gizleyemiyordu. "Bak Lola, benim güzel Lola'm. Bizim melez bir bebeğimiz var." Parmakları istemsizce daha sıkı kavradı. "Savaştan önce, az da olsa melezler vardı," Göz kapakları, kahverengi irislere kısa süreli karanlık sağladı. "ama bu kimseyi rahatsız etmiyordu. Barış sağlandıktan sonra her ırk, kendini güvene almak açısından, başka bir ırk ile olan ortaklığı kabul etmiyor." Derin, derin iç çekti. Elleri, sevdiğinin omuzlarından kaydı ve parmakları birbirine kenetlendi.
Hızla elini çeken kadın, bebeğinin sarılı olduğu kumaşla oynamaya başladı. "Biliyorum kahrolası biliyorum. Bunları bana neden anlatıyorsun? Bu lanet savaş zımbırtılarının hepsini biliyorum." O ana kadar saklamaya çalıştığı gözyaşları, gizli savaşı kazandı ve sahibinden bağımsız çağlamaya başladı. Alt dudağı, dişlerinin esareti altına girse de hıçkırıklarına engel olamıyordu.
Kucağındaki bebek, annesinin kederini hissetmiş gibi uyanıp ağlamaya başladı. Çığlığı, üzerlerine çöken rahatsız edici sessizliği bıçak gibi kesmişti. Endişeyle uzandı eli miniğine. Telaşla susturmaya çalışırken, gözyaşları bebeğinin suratını ıslatıyordu. Çabaları sonuç vermedi. Yavrusu, tüm ahaliyi olanlardan haberdar etmek ister gibi bağırıyordu.
Kızının sakinleşmeyeceğini anlayınca göğsüne sıkıca bastırdıktan sonra kendi başını hafifçe eğdi ve kulağına doğru yaklaşıp Ay ve Güneş'in Raksı ninnisini fısıldamaya başladı.
Altın hareleri ile salına salına
Vaktini beklerken heybetli güneş
Geçirdiği anlamsız milyonlarca günün
Üstünü örtecek bir farkındalıkla
Gümüş parıltıları ile nazlı nazlı süzülen
Hilali gördü zamanlardan birinde
Kısa sürdü vuslatı zira
Gitme anı gelmişti o büyülü esnada
Heyecanın dalgaları kıpır kıpır ederken içini
Doğacağı vakti gözledi sevdasından ümitli...Huysuz bebek duyduğu melodiye duyarsız kalamadı ve hipnoz olmuşcasına babasından aldığı gök mavisi gözlerini kırpıp tekrar uykuya daldı. Genç kadın rahatladı ve bebeğinin pamuk gibi olan alnına yumuşak bir buse kondurup sert kumaşa iyice sarmaladı. "Bak Ron. Şu meleğimin savaşla ne ilgisi var? Onun suçu ne? Ya da benim ve senin? Söylesene bizim suçumuz ne?"
"Tatlım tabii ki hiçbirimizin suçu yok. Suç bizim kaderimizde, şansımızda," Sesi kırgındı. "Eğer savaştan önce bir bebeğimiz olsaydı belki her şey daha farklı olabilirdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET NOTALARI -1- (TAMAMLANDI)
FantasyKalp mahzen, sen evren. Nasıl sığdı uçsuz bucaksız kainat, küçücük bir odaya... *** İhanete uğrayan bir kardeş... Geleceğe gönderilerek dört ayrı kişiye emanet edilen element gücü... Asırlar evvelinden kendileri için çizilen kadere boyun eğen iki ay...