Ucube

1.8K 192 43
                                    

Hesta gözlerini titreyerek de olsa açtığında, bir sedir üstünde yattığını anladı. Gözleri etrafı tararken yanı başında duran bardağı fartk etti ve  uzanıp kafasına dikti. İçindekinin ne olduğunun önemi yoktu, çünkü çölün ortasında günlerce susuz kalmış gibiydi ve susuzluğunu gidermek için her ne olursa içmeye razıydı.

Çatlayan dudaklarının sızısı içtiği şey sayesinde geçmişti. Kuvvetli bir nefes çekti ve gözlerini birkaç kez kapatıp açtıktan sonra nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Ne kadar düşünürse düşünsün hiçbir sonuca varamamıştı. Mağaradan bozma odada kendisini bilgilendirecek kimsecikler de yoktu. Yanındaki sedirde ölü gibi yatan kardeşinin dışında.

Yerinden doğrulurken tüm eklemleri ateşe düşmüş gibi sızladı. Acıyla yüzünü buruştursa da tekrar yerine yatmadı. Döşeğinden kalkıp kardeşinin yanına gitti ve elini, kızın minik yapraklarla örtülmüş yüzünde gezdirdi. Sonrasında da kolları ve bileklerinde. Kulağını, kardeşinin ağzına doğru dayayarak nefes alıp almadığını kontrol etti. Yaşıyordu. Her ne kadar anlaşamasalar da ölmesini istemezdi.

O an hatırladı. Büyük bir kum fırtınası çıkmış, kardeşini ve diğerlerini yaralamıştı. Kendisi de gücünün son damlasına kadar onları korumaya çalışmıştı. En son anımsadığı şey ise kızı halkanın ortasına ittiği ve bir süre sonra onun yanına yığıldığıydı.

Parmaklarını bir kez daha kızın yüzünde gezdirdikten sonra yanından ayrılarak odayı gezmeye başladı. Aslında bir odadan çok in gibi duruyordu. İki sedir ve duvarda asılı olan raftan başka hiçbir şey yoktu. Rafa uzanıp kavanozları kontrol etti. İsmini bildiği ve bilmediği onlarca yaprak ve sıvı vardı içlerinde. Tümünü inceledikten sonra dikkate değer bir şey kalmayınca odadan çıktı.

Yattıkları odanın kapısı çok küçük bir odaya açıldı. İçerisinde neredeyse hiçbir şey ve hiç kimse yoktu. Olmadığı için şükretti zira odada ikinci bir kişinin sığacağı yer yoktu. Buranın bir odadan ziyade tünel olduğuna karar verip diğer uçtaki çıkış kapısına ilerledi. Kısa bir yürüyüşün ardından tünelin sonundaki kapıya ulaştı ve oradan da çıktı.

Kapı geniş bir odaya açıldı. İçeride oturan Merlin ve ekibini görünce derin bir nefes aldı ve gözlerini devirip yanlarına ilerledi. Henry'nin yanındaki boş yere oturup kendisini seyreden oğlana tebessüm etti. Henry kızın dizleri üzerinde sabitlediği elini avuçları arasına alarak konuştu."İyileşmişsin."

Kız önce elini avuçlayan ele sonra da odadakilere baktı. "Evet iyiyim."

Henry ak prensesin kendisine bakmayacağını anlayınca ellerini bıraktı. Hala bakışlarını odada gezdiren kıza "Drago'yu arıyorsan o dışarıda. Sıkılmış,biraz hava alacakmış," dedi.

Hesta utançla başını yere eğdi. "Yoo hayır onu aramıyorum. Aklıma bile gelmedi. Bunu da nerden çıkardın?" Aslında gözleri deli gibi onun bakışları ile buluşmayı bekliyordu. Demek hasta yatmasını umursamadan dışarıda hava almayı düşünüyordu. Henry'nin sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı.

"Geldiğimiz andan beri başınızda bekliyor. Sıkılması normal."

Ak prenses bunları duyunca aklındakilerden dolayı kendinden utandı. Demek geldiklerinden beri başlarından ayrılmamıştı. Bir dakika. Geldiler ama nereye geldiler. Burası neresi? Zihnindeki soruları hemen kelimelere döktü. "Burası neresi? Neredeyiz biz? Ne zamandır uyuyorum?"

"Burası dostumun evi. Size bahsettiğim kişi. Gerçi evden ziyade mağara ama olsun. Fırtınadan sonra çok yolumuz kalmamıştı zaten. Seni ve kardeşini ata bindirip çok geçmeden buraya vardık. Diğer soruna gelecek olursak da tam bir gün bir gecedir uyuyorsun kızım," diye yanıtladı Merlin.

KEHANET NOTALARI -1- (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin