12.bölüm

269 25 6
                                    

_____________________________________

Binbaşının kolunu sardıktan sonra ayağa kalkıp onunda ellerinden tutup kaldırdım. O bana bakarken ben konuştum,

"Gitmemiz gerekiyor binbaşı bu dağ başında ölmek istemiyorum" hafif alaylı bir sesle konuşup tüfeğimi aldım ve yürümeye başladım arkama dönüp bakmıyordum çünkü biliyordum binbaşının arkamdan geleceğini,zaten çok geçmeden yanıma hızlı bir şekilde gelip benim yanımda yürümeye başladı. Hiç bir şey konuşmuyorduk sadece yürüyorduk.
Etrafıma baktım birileri varmı diye ama hiçbir şey göremedim şu anda binbaşı yaralıyken saldırıya uğramak istemem eğer uğrarsak bu bizim için hiç iyi olmaz.

"Birisini mi gördün?" Binbaşı tüfeğine hızlı bir şekilde sarılıp etrafında bir tur dönüp etrafına bakmaya başladı.

"Hayır sadece tedbir amaçlı öyle bir göz attım" beni başını sallayarak onayladı.

.
.
.

1 saate yakındır nereye gittiğimizi bilmeden yürüyorduk ve bu gerçekten tehlikeliydi dağlarına hakim olmadığımız bir ülkede hiç güvende değildik. Arkamdan gelen bir silah sesi ile silahıma sarılıp arkama döndüm. Dağda birisini gördüğümde hiç beklemeden sıktım gerçektende şu ana kadar nasıl ölmediğimize şaşırıyorum. binbaşına baktığımda yere dizlerinin üstüne düşmüş bir şekilde gördüm,yinemi yinemi sevdiğim birisine zarar gelecek park jimin sen gerçektende işe yaramaz bir insansın. Hızlı bir şekilde binbaşının önüne gelip onun gibi dizlerimin üzerine çöktüm. Önce koluna baktım zaten kötü olan kolu iyice kötüleşmiş kanaması çoğalmıştı, tanrım napacam napacam nolur bana bir yol göster. Hızlı bir şekilde başka yerde yara varmı diye baktığımda ön tarafta olmasa bile  sırtında bir kan izi vardı. Kocaman bir siktir çektim yine vurulmuştu ve bu kez kaldıramaz kurşunların çıkartılması gerek yoksa ölecekti ben buna dayanamam sevdiğim adamın gözlerimin önünde şehit olmasına dayanamam. Hızlı bir şekilde  arkamı dönüp bir kolunu omzunun üstünden geçirdim, diğer kolunuda aynı şekilde boynumda sabitledim o kollarını boynumda birleştirirken ben çevik bir hareketle bacaklarının altından kollarımı geçirdim. Biraz zor olsada kalkmayı başarıp yürümeye başladım.

"Bırak beni jimin sen beni taşırken seni yavaşlatırım" omzumun üstünden jungkooka baktığımda boncuk boncuk terler akıyordu şakaklarından, gözleri kapalı bir şekilde konuşmaya devam etti."hem ha burda ölmüşüm ha başka yerde"

Dalga mı geçiyor bu adam ben onu kurtarmak için şu anda canımı hiç düşünmeden feda edebilecekken bu ne diyordu.

"Kes sesini" saygı eklerini tamamen yok edip sert bir sesle konuştum o ise buna şaşırmış olacak ki kıpırdanmaya başlamıştı.

"Ne o ölmek üzere olduğum için saygı eklerini kaldırdın mı?" Alaya ediyordu şu anda gerçektende sevgi işlerini bir köşeye bırakıp onu burda bıraksam mı diye düşünmüyor değilim.

"Jungkook gerçeten de biraz daha susmassan seni burda bırakmayı düşünücem " ona ilk defa ismiyle hitap ettim ve şu anda onun kalp atışlarının hızlandığını çok rahat duyabiliyordum. Jeon jungkook gerçektende benim en ufak lafımda dizleri üstüne çökecek kadar kapılmıştı bana.

"Biliyormusun jimin artık ölsem bile rahat olacam  çünkü ilk defa ismimi ağzından duydum"

"Seni bilmiyorum jungkook ama benim artık yaşamak için iki sebebim var" evet artık sende varsın hayatımda ve ben senle güzel bir gelecek kurmadan ölmeyi düşünmüyorum. Ama tabi senin şu anda bunu bilmeme gerek yok.

"Hmm neymiş bu iki neden"

"Birincisi ailem ve babama verdiğim söz"

"Peki ikincisi ne"

my major // jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin