1 hafta sonra
"Jungkook...jungkook uyan" bir sarsıntı jimin beni dürtüyordu ama gözlerimi açamıyordum, yorgunum çok yorgun anne artık dinlenmek istiyorum...
"Kook beni duyuyormusun" jimin hafif bir şekilde yüzüme tokat atarken aynı zamanda endişeli bir sesle bana sesleniyordu.
"J-jimin ç-çok yor-yorgunum" sesimi ben bile zor duyuyordum tanrım nolur bana bu acıyı daha fazla yaşatma beni de al ailemin yanına
"Dayan dayan jungkook daha seninle yaşıyacağımız up uzun bir yaşam var" gözümün hemen altına bir göz yaşı düşmüştü ordan da sanki o göz yaşı bana aitmiş gibi akmıştı. Park jimin bana ait olmayan şeyleri bana ait kılıyordu.
"Tamam bu zamana kadar burda beklemem hataydı hadi kendine gel ve sırtıma bin"
Jimin beni zor bela sırtına bindirip saklandığımız yerden yavaş ve temkinli bir şekilde çıkmıştı.
Park ailesi
"A-anne bir asker seni soruyor" huyun-joo'nun bana seslenmesiyle mutfaktan ellerimi kurutup çıktım. Kapının önüne geldiğimde tam beş asker kapının önünde dikiliyordu. Jimin'im mi geldi yoksa yüzümde bu düşünceyle hafif bir gülümseme oluştu.
"Jimin'im mi geldi... Nerde hani" boynumu hafif eğip arkalarına baktığımda kimseyi görememiştim askerlerin yüzüne baktığımda hepsinin başının eğik olduğunu gördüm bu görüntüyle yüzümdeki hafif tebessüm yok oldu kaşlarım çatıldı tanrım ben bu acıyı 11 yıl önce yaşadım zaten nolur bana bunu yapma.
"Bayan park" komutan başını kaldırıp konuştuğunda kalbimde bir sızı hissettim sana yalvarırım tanrım nolur bana aynı acıyı yaşatma.
"Noluyor komutan oğlum nerde" Önümdeki komutana itafen konuştum.
"Park jimin katıldığı görevden sonra kayıplara karıştı 1 haftadır arama kurtarma ekipleri onu ve binbaşı jeonu arıyor." Komutanın sözleri kalbime bir hançer gibi saplanmıştı nasıl ona ulaşamıyorlar ben bunları düşünürken komutanın sesi tekrardan duyuldu kulaklarıma.
"Telsizleri çarlışmıyor ve bu bizim işimizi daha fazla zorlaştırıyor."
"Komutan sen ne dediğinin farkında mısın? Ne demek ona ulaşamıyoruz kapıma dikilmişsiniz ve onun cesedine dahi ulaşamadığınızı mı söylüyorsunuz!" Gözlerimden yaşlar çoktan akmaya başlamıştı duyduğum şeylerden sonra ellerim titremeye başlamıştı ayaklarımı hissetmiyordum...
"Biz üzgünüz bayan park elimizden gelen herşeyi yapıyoruz."
"Yapma komutan bana bu acıyı 11 yıl sonra yaşatma nolur oğlumu bana geri getirin ne yapmam lazım onu getirmeniz için ayaklarınıza kapansan onu getirir misiniz?" Sesim o kadar acınası çıkmıştı ki ben bile kendime acıyordum. Dizlerimin üstüne hızlı bir şekilde düşüp komutanın ayaklarına kapandım
"Nolur komutan nolur oğlumu bana geri getir. Dirisi olmasa bile en azından ölüsünü getir ki ona bir tören yapabiliyim" ne kadar acınasıyım dimi oğlunun dirisini bile bulamıyorlarken en azından ölüsünü getirin diyecek kadar acınasıyım.
Neden tanrım neden neden bu uğursuzluğu başımdan almıyorsun bana zaten bu acıyı yaşatmıştın benim biricik aşkımı benden zaten almıştın şimdi benden evladımı alma alma tanrım ben zaten bir kere öldüm ikincisini kaldıramam.
Komutan önümde diz çöküp hızla bana sarıldı oda ağladı acımla onuda ağlattım.
"Komutan ben yapamam onsuz yapamam ben zaten bir kere öldüm ikincisini bana yaşatma kaldıramam ben bunu komutan nolur nolur sana yalvarırım ay parçamı geri getir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my major // jikook
Fanfiction"park jimin busan emredin komutanım" yüksek ve kararlılıkla çıkan sesimle kendimi tanıttım üstümdeki yeşil asker üniformam ile cesur ve kararlı bir duruş sergilemek lazım ve aynen öyle yapacam üstümdeki üniformaya layık olacam "Kısa bölümler"