Saraya getirilmemin üçüncü günüydü. Tüm saray halkını inceleme fırsatım olmuştu.
Ben saraydaki tüm soyluları ve çalışanları incelerken kral için kurulacak asker ordusunun yarışmalarına katılacak tüm askerler neredeyse gelmişti.
Yatağımda oturmuş elma yerken kapı çalınmadan açıldı.
Hadsizin kim olduğunu öğrenmek için kapıya baktığımda daha önce hiç görmediğim biri olduğunu gördüm.
İki metreye yakın bir boyu, cüsseli bir bedeni vardı.
Kara gözleri, bedeninin aksine bir masuma ait gibi duruyordu.
Ayağa kalktım.
"Kimsin?"
"Burada kalacağım söylendi fakat yanlış yere mi geldim?" diye sorduğunda odamdaki boş yatağa baktım.
Elmamı masaya koydum ve eldivenlerimi taktım.
"Yarışlar için mi geldin sen de?"
"Evet, peki sen?"
"Ben de aynı sebepten buradayım. Kralın koruması olmaya adayım."
Şaşkınlıkla bana baktı.
"Sen mi?"
"Neden, şüphen mi vardı?"
Eğer var ise eldivenlerimi boşuna takmış olurdum. Çünkü benden şüphe ediyorsa ona yanıldığını son anlarında göstermem lazımdı.
"Senin gibi güzel bir kadının kendini onca erkeğin içinde yoracağını akıl edemeyecek kadar düşüncesizim. Üzgünüm." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.
Kibar biriydi.
Hayatımda bana ilk kez iltifat eden insan olabilirdi.
Şaşkınlığımı toparladıktan sonra "Erkeklere günlerini göstermem gerektiğini düşündüm sadece." dedim.
Güldü ve elini uzattı.
"Komutan rütbesinden kurtulmak için geldim ben de."
Elini sıktım ve "Tanıştığıma memnun oldum ama buraya en iyilerin çağrıldığını sanıyordum. Bir komutan için fazla değil mi burası?" diye sordum.
"Yükselmek için doğru zamanı bekliyordum sadece."
"Peki ismin? İsmin ne Komutan?"
"Miran, ya senin?"
"İlge."
"Memnun oldum İlge."
"Ben de memnun oldum Miran." derken gözüm elimi bırakmayan elime kaydı.
"Fazla temas sevmem, Komutan. Eğer temas etmeye devam etmek istiyor iseniz bunun için en uygun zaman yeni tanıştığımız zaman değil."
Elini cümlem biter bitmez çekti ve "Kusura bakma, güzelliğin karşısında büyülenmek imkansız." dedi.
"Hep böyle kadınlara yürür müsünüz?" diye sordum, masaya bıraktığım elmamı alırken.
"İlksiniz."
"İnanması güç."
"Görevden göreve koştururken bir kadınla sohbet etmek mümkün olmuyor." dedi ve boş yatağa el valizini koydu.
"O zaman çekici değilim, siz yokluktan çıktığınız için bana iltifatta bulundunuz."
Gülümserken "Haremim olsa da size iltifat ederdim." dedi.
"O zaman da sizi doyumsuz olmak ile suçlardım."
"Haklı olabilirdiniz."
"Olurdum." dedim ve yatağıma oturdum.
Zararsız bir tipe benziyordu, işime bile yarayabilirdi.
Odadaki tek dolaba baktı ve "Hepsini kullanıyor iseniz eşyalarımı valizden kullanabilirim."
"Dolabın yarısı bile dolu değil, istediğin gibi kullan."
Beni onaylayıp eşyalarını dolaba kaldırırken onu inceliyordum.
Bir sorun olduğunda yem olarak kullanabileceğim ezik biri gibi duruyordu.
"Herkes geldi neredeyse, sen neden gelmekte geciktin?" diye sordum, merakla.
Son gelen kişi bile olabilirdi.
"Görevden geldim. O yüzden geciktim."
"Ne olursa olsun önce işini bitirdin demek, eminim kral buna dikkat edecektir."
Krala karşı tutumunu öğrenmek için böyle bir cümle kurmuştum.
Kimileri öldürülen krala bağlıydı hala, yeni kralı pek kabul etmiyordu.
Miran hangi tarafta bilmek istiyordum.
"Sanmam."
"Neden?" diye sordum.
"Geldiğim görev benim vazifemdi. Yerine getirmiş olmam bana herhangi bir artı getirmemeli."
Dudak kıvırdım.
Şu anda pek bilgi alabilecek gibi değildim.
Elmamdan son bir ısırık daha aldım ve "Sen rahatça yerleş, ben çevrede dolanacağım." dedim.
"İyi yürüyüşler." dediğinde teşekkür ettim ve odadan çıktım.
Kibar olmak zor ve sıkıcı idi.
Herkes katledip kendi isteğime göre yaşamak, herkesi öyle yaşatmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.