Veliaht ilanı yapılıyordu.
Kral Göksel, halkına karşı konuşurken Boran onun arkasında ayakta duruyordu.
Yavaşça Prens Bars'a yaklaştım.
"Bars." diye fısıldadım.
Bana göz ucuyla baktığında "Kral Göksel bugün buraya baskın yapacak." diye sessizce ona bu önemli bilgiyi uçurdum.
"Ne? Bunu bana nasıl söylemez?"
Sinirlenmişti, bağırmamak için kendini tutuyordu.
"Baskın şenlikler esnasında olacak. Baskından önce öldürebileceğimiz kadar soylunun canını almamızı istedi."
"Prens Boran ve Prenses Belinay da bu listenin içinde, farkında mısın?" diye fısıldayan Prens Bars'a "Farkındayım." dedim.
"Yani?"
"Onları koruyacağım."
"Prens Boran'ın durumundan haberin var mı?" diye soran Prens Bars ile başımı iki yana olumsuz anlamda salladım.
"Bilmiyor, ona ulaşamadım daha."
"O kendini de kardeşini de koruyabilir. Güçlü bir askerdi." dediğinde "Biliyorum ama onun için endişeleniyorum." dedim.
"Aman, aşık mı oldun sen?" diyerek güldüğünde "Dalga geçme." dedim.
"Gerçekleri konuşuyorum."
"Olabilir ama utanıyorum sanırım. Söyleme daha fazla."
"Sen ve utanmak? Daha neler duyacağım?" demesi beni güldürmüştü.
"Baskında ne yapacaksın? Bir taraf seçmelisin."
"Amacım zaten bu ülkeyi işgal etmekti. Baskına destek vereceğim." dediğinde iç çektim.
"Bars."
Bana döndü.
"Efendim."
Veliaht ilan edilirken Boran'ı işaret ettim ve "O benim sevgilim ve bu ülkenin kralı olacak. Kral Tan'ı ve Kraliçe Nevra'yı öldürürüm fakat sonrasında ben yokum." dedim.
Acıyla gülümsedi.
"Prens Boran da bizim ülkeye saldırmayı planlıyor, değil mi? Arada kaldın ve seçimini ondan yöne yaptın."
"Senin amacının farkında olduğu için önlemini aldı. Eğer bu ülkeyi almak istersen sana aynı şekilde dönüş sağlayacak."
"Ve sen de onun yanında olacaksın."
Halk tarafından saygı gösterilen Boran'a baktım.
"Evet, onun yanında olacağım."
"Yani benim dostluk teklifim yatacak ve düşman olacağız."
"Düşman olacağız." diye onu tekrar ettiğimde çıplak ellerime baktı.
"Eğer kaybedersem ve cezam ölüm olacaksa elimi tut."
"Efendim?"
"Elimi tut ve beni sen öldür. Bir başkası tarafından öldürülmek istemiyorum. Seni kendime mahkum ettim ve şimdi özgürsün. Beni zamanı gelince zehrinle öldür."
"Anlaştık." dedim.
"Seni benden başkası öldürmeyecek."
"Teşekkürler İlge."
"Asıl ben teşekkür ederim. Beni o hapishaneden çıkarıp bana bir şans veren sendin."
Gülümseyerek ona baktım.
"Seni pişman etmeyeceğim."
"Pişman hiçbir zaman olmadım ve olmayacağım."
Herkes şenliklere doğru ilerlerken Prens Bars'a "Boran'ı gidip uyarmalıyım. Sonra baskın başlayacak." dedim.
"Bol şanslar."
"Benim şansa ihtiyacım yok."
Güldü.
"Olsun. Sen yine de dikkatli ol."
"Merak etme, olurum. sen de dikkatli ol. Cesedini görmek istemiyorum, seni ben öldüreceğim."
Beni onayladığında onun yanından ayrıldım ve Boran'ın yanına gittim.
Boran tam bana gülerek bir şey diyecekti ki onu susturdum ve "Baskın olacak. Belinay'ı güvenli bir yere götür." dedim.
"Ne?"
"Kral Tan plan yapmış. Bizden kraliyet mensubu insanları öldürmemizi istedi. Sana ve kardeşine dokunmayacağız ama bizden sonra gerçekleşecek baskında gelecek askerler size zarar verebilir. Onu ve kendini koruman gerekiyor."
"Bunu ne zaman öğrendin?"
"Törenden hemen önce öğrendim."
Boran beni onaylarken Kral Göksal'ın askerleri ile saraya girdiğini gördüm.
"Ben işime gitmeliyim."
"Seninle geleyim mi? Yardım ederim." dediğinde gülerek yanağını öptüm.
"Gerek yok. Sen baskına kadar Belinay ile ilgilen ve onu bilgilendir. Baskın esnasında güvenli bir yerde olsun."
"Merak etme, hallederim."
Derin bir nefes aldım.
"Öyleyse ben gidiyorum."
"Git bakalım."
Önüme döndüm.
Şimdi Kral Tan'ın emrindeydim fakat baskın esnasında taraf değiştirecektim.
Kral, Boran olacaktı.
Ona karşı savaşamazdım.
Kral Tan'ın bana verdiği son görevdi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.