Yorgunlukla kendimi koltuğa attığımda Prens Bars, "Hadi yorulmak yok, devam edeceğiz." dedi.
"Bars senin ben anneni..."
"Bacını..."
"Sülaleni..."
"Tüm gelmişini geçmişini..."
"İt herif yedi saattir bu odadayız! Karnım gurulduyor! Beynim almıyor! Yoruldum! Ben doğdum doğalı hiç ders görmedim! Ne bu canilik?"
Bars sakince yanıma oturduktan sonra "Ders görmemen benim suçum değil." dedi.
Tüm sülalenin suçu.
"O yüzden devam edelim."
"Bars ciddiyim. Temel matematik yapabiliyorum. Üstüme beş silahlı adam koşuyorsa, üçünü öldürürsem daha fazla insan öldürmem gerekmez."
"Ne? Yanlış bu. Kalan iki adam nerede?"
"Ee korkup kaçtılar."
Bars onaylamayarak gülerken "Lütfen. Sal beni." dedim.
"Matematik bölümünde toslayacaksın gibi duruyor."
"Kral Tan'ı korumak için matematiğe ihtiyaç duymuyorum. Onu kim öldürmek isterse onu öldürebilirim. Çünkü Kral Tan'ı öldürmek isteyen asıl kişi benim."
"Ben mi sen mi?"
Dudak büzdüm.
"Ama öldürecek olan benim."
Başıyla beni onayladı.
"Sensin."
Kapı tıktıklandığında Prens Bars duruşunu düzeltti ve "Gel!" dedi.
Bir asker içeri girdikten sonra prensi selamladı.
"Prensim, Kral Tan sizi iki numaralı toplantı odasında beklediğinin haberini vermemi emretti."
"Tamam, çıkabilirsin."
Asker çıkınca gülerek "O zaman ben de gidiyorum." dedim.
"Gitmeden kremini süreyim, öyle git."
Onu başımla onayladım.
Merhemi çıkardıktan sonra koltuğun üstüne koydu.
Koltuğun önünde diz çöktüğünde "Hayırdır? Evlenme teklifi mi edeceksin?" diye sordum.
"Bacağındaki yaraya da bakacağım." diyerek pantolonumu yukarıya doğru sıyırdığında sinirle bana baktı.
"Doktor iyi ol diye sargı beziyle yaranı sarmıştı. Sargı bezi nerede?"
"Of çok sıktı, çıkardım."
Bars söylenerek sargı bezi ve başka bir merhem aldığında "Çocukluğumdan beri kaç kere yaralandım. Bunlara gerek yok, kendiliğinden de geçiyor." dedim.
"Daha hızlı iyileşir böyle." dedikten sonra buz gibi merhemi önce bacağıma sürdü, sonra sargı beziyle sıkıca sardı.
"Bir gün ölürsem gözüm açık gitmez, bir prens bana hizmet etti sonuçta."
"Hizmet değil bu."
"Ne öyleyse?"
Bars yanıma otururken "Yardım sadece." dedi.
"Yardıma sadece acınası halde olanlar muhtaç olur. Ben gayet güçlüyüm."
"İnsanlar sevdiklerine yardım ederler. Acıdıklarına değil."
Kısa bir süre düşündüm.
"Ben hep acıdıklarıma yardım ettim."
O da bir kere olmuştu.
Amiral'in kardeşiydi o da.
"Çünkü sen kimseyi sevip değer vermedin İlge."
Bu kırıcıydı.
"Hak etmeyen insanlara gerekmeyen değerler vermiyorum. Değer verip beni üzmelerine izin veremem."
Boynuma merhemi sürerken "Peki şimdi hayatında buna değecek biri var mı?" diye sordu.
"Sen olmak ister misin?"
"Olmamı ister misin?"
"Kimseyi istemem."
"O zaman neden soruyorsun?"
"Sadece benimle olmak için yalvaracak kadar acınası mısın diye merak ettim."
Prens Bars ayağa kalktı ve "Yalvarmama gerek yok, sen bence benim olmayı istiyorsun." dedi.
"Tabii." dedim gülerek ve ayağa kalktım.
"Kral Tan sinirlenmeden ben gideyim." dediğinde "O zaman git sen." dedim.
Acaba öper miydi?
Bir şey demeden kapıya yürürken Prens Bars elimi tutup beni kendisine çevirdi.
"Merhemin daha iyi olması için bir şey yapıyorduk."
"Bilmem, öyle mi yapıyorduk?" diye sordum gülümseyerek.
"Öyle yapıyorduk."
"Unutmuşum."
Gülerek yanağımı öptüğünde "Zevksiz." diye söylendim.
"Ne?"
Cevap vermeden dudağından öptüm ve "Zevksiz, dedim az önce." dedim.
"Sanırım haklıymışsın."
"Biliyorum." dedim ve kapıyı açtım.
Odadan çıkarken Prens Bars'ın arkamdam güldüğünü duyuyordum.
"Şimdi ne yapacaksın?" diye soran Prens Bars'a "Yemek yiyeceğim. Çok açım. Sence yemeğimi kime ısmarlatayım?" diye sordum.
"Direkt gidip askerlerle sarayın verdiği yemeği ye."
"Bence de Amiral'e bulaşmalıyım."
"Adamla uğraşma." diyen Prens'e sırıtarak "Görüşürüz." dedim ve gülerek yanından ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.