Prens ile dans edenlerin arasından sıyrılırken Prens Bars, "Tüm kraliyet üyeleri bir aradayken işini mi yapsan?" diye sordu.
"Öldürmeyi mi kastediyorsun? Yoksa katili bulma işini mi?" diye sorduğumda Prens güldü ve "Hangisini istersin?" diye sordu.
Masadan bir içki kapıp kafama diktim ve "Dediğin gibi herkes buradayken odana çıkmayı isterim." dedim.
"Fazla kaşınma derim."
"Kaşınmak isterim."
Prens güldükten sonra kuzeni olan Prens Aytuğ'a ,Kral Tan'ın oğluna, baktı.
"Babasının ölmesini en az benim kadar istiyor." dedi.
"Eğer ölürse taht direkt ona geçer." diye mırıldandım.
"O yüzden ilk öldürmen gereken kişi o."
"Peki ya kardeşi Prenses Delfin?" diye sordum.
"O bana rakip olamaz. Onu ezerim."
Bu hırsı çok hoşuma gitmişti.
"Prens Aytuğ'dan sonra Kral Tan da ölürse halanız Prenses Açelya'yı kraliçe yapmak isteyebilir." dedim.
"Bu yüzden Prenses Açelya ve Amiral Boran'ı buradan daha çok ilgilendrecek bir konuda uğraştırmamız lazım."
"Onları da öldürsek?" diye sordum.
"Çok dikkat çekeriz."
"Prenses Açelya'nın babasını ,Kral Göksal'ı, öldürsem?"
"Sen..."
"Ben ne?" diye sordum, gülerek.
"Arsız ve korkusuz bir kadınsın."
"Daha çok marifetim var."
Prens dediğime güldükten sonra bana doğru eğildi ve fısıldayarak "Bu gece Prens Aytuğ'u halledersen o marifetlerini göstermene izin veririm." diye fısıldadı.
Tek kaşımı kaldırarak ona baktım.
"Senin üstünde göstermeme izin mi vereceksin?" diye sordum.
"Hem de odamda." dediğinde sırıttım.
"Bana bir saat verin."
"Paslandın herhalde." dediğinde güldüm ve "Cesetlerle oynamayı severim. Yarım saat de evcilik zamanı." dedim.
Prens dediğime güldüğünde ondan bir adım uzaklaştım.
"Odanda görüşürüz."
Bir şey demesine izin vermeden ondan uzaklaşırken Prens Aytuğ'u nasıl kenara çekebileceğimi düşünmeye başladım.
Aklıma gelen fikir ile kraliyet ailesinin de olduğu, askerlerin oturduğu sofraya yürüdüm ve Prens Aytuğ'un yanında durdum.
Prens Aytuğ merakla bana baktığında ona doğru eğildim ve kulağına "Prensim amcanızı öldüren katilin burada olduğuna dair bir bilgi elimize ulaştı. Sizi buradan uzaklaştırmam için görevlendirildim." dedim.
Prens Aytuğ, "Öncelikle kralımızı buradan çıkarmalıyız." diyerek ayaklanıyordu ki onu durdurdum.
"Muhtemelen katil şu an bizi izliyor. Direkt kralı buradan alıp götürmek daha tehlikeli bir ortam oluşturabilir. Bu yüzden sırayla sizleri içeri alacağız."
Prens Aytuğ kararsız kalırken "Merak etmeyin, Prens Bars'ın durumdan haberi var ve en iyi askerlerimizi görevlendiriyor." dedim.
Prens Aytuğ beni onaylayarak ayağa kalktığında sırıttım.
Salağın tekiydi.
"Lütfen beni takip edin." dedim ve saraya girdim.
Birlikte en az görevli bulunan bölgeye geldiğimizde Prens Aytuğ'u hobi odasına girmesini rica ettim.
Çevrede bizi gören biri olmadığına emin olduktan sonra odaya girdim ve kapıyı kilitledim.
Prens Aytuğ'a döndüğümde elinde kılıç ile bana baktığını gördüm.
"Prens? Ne yapıyorsunuz?"
"Senin kim olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun katil?"
"Ve salak olduğunuz için arkamdan tenha buraya mı geldiniz?"
"Silahsız salak sensin." dediğinde kahkaha attım ve eldivenlerimi çıkardım.
"Ben asla silahsız durmam."
Eldivenlerimi bir köşeye bırakırken Prens Aytuğ'a "Peki benim gerçekte kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordum.
"Asker kılığında saraya girmiş bir katilsin."
"Babanız tarafından sizi öldürmem için getirtildim."
Yalandı.
Ama bu yalan bana büyük bir zevk vermişti.
Prens Aytuğ'un yüzündeki ihanete uğramışlık duygusu...
"Babam neden bunu yapsın?"
"Onun yerinde gözün olduğunu biliyor ve önlem almak istiyor."
"Saçmalıyorsun."
"Eğer sağ kalmayı başarırsan bunu babanıza sorabilirsiniz Prens."
Prens Aytuğ sinirle kılıcını salladığında kendimi geriye çektim ve büyük bir haz ile sırıttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.