Odama girdiğimde Miran'ın ayakta beni beklediğini gördüm.
Kapıyı örterken "Beni mi bekliyordun?" diye sordum.
"Evet."
"Peki... Neden?"
"Prens'i ve o iki muhafızı sen öldürdün."
"Ne? Sen de mi Amiral'in saçma sözlerine inanıyorsun? Seni daha zeki sanıyordum."
"Asıl ben seni daha zeki sanıyordum. Prens Bars ile eğlenip dikkatsizce insan öldürmen tam bir amatör işi."
"Haddini bil Miran."
Miran eldivenlerini çıkarırken "Eldivenlerini çıkar İlge." dedi.
"Bu da ne alaka?"
"Prens ile hobi odasına girdiğini gördüm. Sen çıkmadan içeri giren ve şu an ölü olan o iki muhafızı da gördüm."
"Öyleyse git ifşala beni. Ödülün büyük olur."
"Eğer tahmin ettiğim kişi değilsen yapacağım şey bu."
"Of ne diyorsun?"
"Eldivenlerini çıkart."
Onu umursamadan yatağıma gidiyordum ki kolumdan tutup beni kendine doğru çekti.
Sinirle yüzüne bir tokat attım ve "Sınırını aşma Miran." dedim.
"Aşarsam?"
Sinirle eldivenlerimi çıkardım ve "Bugün öldürdüğüm dördüncü kişi olursun." dedim.
"Lütfen. Öldür beni."
Kaşınmıştı.
Oysa işime yarayabilirdi.
Öfkem ile düşünmeden bileğini tuttum.
Miran gülümseyerek bana bakarken anlamamıştım.
Neden ölmemişti?
"Ne yaptın da ölmüyorsun?" diye bağırarak ona tokat attığımda kahkaha attı.
"Biliyordum!"
"Neyi?"
"Senin de benimle aynı kaderi yaşadığını."
Anlamayarak ona baktım.
"Ellerin birer silah."
Mala mı yatmalıydım?
Yoksa onu onaylamalı mıydım?
"Hadi öyle diyelim, bu ne ifade eder?"
"Çünkü benim de birini öldürmek için ellerimi kullanmam yeterli oluyor."
"Nasıl?"
Miran mutluluk ile beni elimden tutup yatağa oturttu.
Geçen gün okuduğu günlüğü çıkarırken "Doğduğumdan beri bu iğrenç güç bende var." dedi.
"Gücün sebebini biliyor musun?" diye sordum, merakla.
"Bana dolaylı yoldan annem anlattı."
"Nasıl?"
Günlüğü bana verdi ve "Doğduğum zaman annemi öldürmüşüm ama babam durumun bilincinde olduğu için beni dikkatle belli bir yaşa kadar büyüttü ve annemin yazdığı bu günlüğü bana hediye etti." dedi.
Günlüğü merakla açtım.
"Bu günlük annemin, annenin ve özel olarak seçilmiş diğer kadınların çocukluktan başlayarak yaşadıkları acıları anlatıyor. Annem her gün yazmış."
"Miran..."
Heyecanla bana baktı.
"Efendim?"
"Benim hiçbir şeyden haberim yok. Lütfen her şeyi tane tane ve güzelce anlat. Sonra bu günlüğü okuyacağım."
"Özür dilerim... Ben o kadar çok heyecanlandım ki... Çünkü annemin tek isteği seni bulmamdı ve buldum."
Bu heyecanına güdüm ve "Hadi şimdi anlat." dedim.
"Peki..."
Karşıma oturduktan sonra derin bir nefes aldı.
"Bu projenin kararını Kral Tan'ın babası, ölmüş olan Kral Vuslat almış. "
Prens Aytuğ'un bahsettiği proje olmalı...
"Beş yaşlarında sağlıklı iki düzine kız çocuğunu alıp onlara her gün bir miktar zehir vermeye başlamış. Bunun asıl amacı onları canlı silah yapmakmış."
"Peki işe yaramış mı?" diye sordum, merakla.
"Zehir alımları sırasında kız çocuklarının yarısı ölmüş. Diğer yarısı ise söz dinlemeyen, tehlikeli birer yaratıklara dönüşmüş."
Annemin kim olduğunu ilk kez dinliyordum.
"Hepsini kraliyet askerleri katletmiş. İki kişi hariç... Onlar kaçmayı başarmış."
"Annem ve annen."
"Yakalanmamak için bir yerden sonra ayrılmışlar lakin hep mektuplaşmışlar."
Miran, mektupları çıkarıp bana uzattığında gözlerim dolmuştu.
"İkisi de kendi hayatlarını kurmuş, evlenmişler, çocuk sahibi olmuşlar. Tek bilmedikleri şey ise çocuklarının da kendileri gibi olacaklarıydı..."
"Annemi doğarken öldürdüm." dediğimde Miran elimi tuttu.
"Ben doğumdan önce zehirlemeye başlamışım."
"Bu bizi katil yapmaz mı? Katil olarak doğduk."
"Belki. Belki de bizim böyle doğmamıza sebep olanlar asıl katillerdir."
Gözlerine baktım.
Sadakatli bir askere benzemiyordu.
"İntikam için buradasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.