Boran'ın odasına girdiğimizde odaya hayranlıkla baktım.
Kral Göksal'ın mal varlığı kesinlikle Kral Tan'a göre daha fazlaydı.
Düşünmeden kendimi Boran'ın yatağına attım ve "Ben hazırım!" dedim.
Boran gülümseyerek yanıma oturdu ve "Konuşacağız sadece." dedi.
Başımla onu onayladım.
"Ben de onu kast etmiştim."
"Eminim."
Sırıttım.
"Seni dinliyorum. Söyle bakalım, benden neler saklıyorsun?"
"Kral Göksal ve Kraliçe Talya'yı öldürmem için görevlendirildim. Sonrasında Prenses Açelya'nın taht hırsıyla onları öldürdüğü hakkında dedikodu çıkarıp işten sıyıracaktım."
"Ne?"
"Kral Tan'ı da öldürmem için tutuldum. Kral Tan da ölünce halk paniğe düşecek ve karışıklık çıkacaktı. Kral Göksal'ın bunu fırsat bilip ülkeye saldırmasını göze alamazdık. Bu yüzden Kral Tan'dan önce Kral Göksal'ı öldürmem için görevlendirildim."
"Prens Bars, değil mi?"
"Evet."
"En başından beri onunla çalışıyorsun, değil mi? Prensi de bu yüzden öldürmüştün."
"Evet."
"Tahmin etmeliydim. Senin gücünden de haberdar olmalı."
"Evet, öyle. Prens Bars tahta geçmek için her şeyi yapmak istiyor."
"Peki onun isteklerini yerine getirecek misin?"
"Kral öldürmek zor ama imkansız değil. Eğer Kral Tan ölene kadar sıkı bir hazırlık yaparsak Kral Göksal'ın yapacağı gibi ülkeye saldırıp toprakların büyük bir çoğunluğu alabilirsin."
"İlge ben o ülkeye saldıramam. Yarısıyla meslektaşım, diğer yarısı ise korumaya yemin ettiğim halk."
Dudak büzdüm.
"Prens Bars'ı öldüremez miyim?"
"Senin gücünden haberdar, bundan sonra çok dikkatli olacaktır. Sana da bana da güvenmez."
"Peki ne yapacağız?" diye sordum, merakla.
"Şimdilik bekleyeceğiz. Sen aynı şekilde Prens Bars ile ilişkini devam ettir ama bana da sürekli haber ver. Ben o sıra güvendiğim askerlere Prens Bars'ın yaptığı bir şeyi anlatmalıyım."
"Neyi anlatacaksın?"
"Buraya gelirken yolda çözdüğüm bir olayı."
Bilerek merak uyandırıyordu.
"Hadi, söyle."
"Prens Bars'ın ailesinin katilini ,daha doğrusu katillerini, buldum."
"Ne? Kimmiş?"
"Öncelikle eski kralı ve eşini öldüren kişi Prenses Açelya'dan başkası değil."
"Nasıl? O kız mı? Atma, o kadar güçlü olamaz."
"Kral Göksal'ın onu nasıl eğitiğini bir bilsen... Salak, öfkesine yenik düşen, şımarık bir kız gibi duruyor fakat dikkatli ve güçlü."
Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Unutamadıysan geri dön ona."
Kıskanmıştım.
"O teknik olarak benim kuzenim."
"Kuzen falan da etkilemiyor seni." diyerek burun kıvırdığımda gülerek beni kendine çekti ve yanağıma büyük bir öpücük bıraktı.
"Seni seviyorum."
"Ben de seni biraz."
Çok.
Çok seviyordum.
Gülümsemesi büyürken konuyu değiştirmek için "Bunun emrini Prenses Açelya'ya Kral Göksal verdi, değil mi?" diye sordum.
Utanmıştım.
"Evet, o. Amaçları içinde Kral Tan'ı da öldürmek var. Kral, Bars olduğunda ülke iki yılda üç kral görmüş olacak ve ister istemez zayıflayacak."
"Kral Göksal bizim ülkemizi de istiyor." dediğimde Boran beni onayladı.
"Evet, amacı bu."
"Prens Bars'ı neden öldürmedi? Veliahtı öldürürse taht kendi kızına kalır."
"Prenses Açelya'nın tahta geçebilmesi için evli olması lazım. Kral Tan'ın yasalarına göre bir kraliçe eşi ölünce ülkeyi yönetebilir ama bir prenses evlenmeden kraliçe olamaz."
Kadınların önünü böyle kesmelerinden nefret ediyordum.
Kadınların bir erkeğe ihtiyaç duymadığı bir kraliyet istiyordum.
"Bu yüzden de onunla nişanlıydın."
"Prenses Açelya benim gerçekte kim olduğumu bilmiyordu. Kral Göksal'ın planıydı bu ve işe yaramadı."
Sırıtarak ona baktım
"Çünkü ben geldim."
Gülümseyerek bana baktı.
"Evet, sen geldin."
"Ama anlamadığım bir şey var. Neden Prens Bars'ın kız kardeşini öldürdüler? Sonuçta evlenmediği sürece bir tehlike teşkil etmiyordu."
"Prensesi öldürmediler."
"Nasıl?"
"Prensesi öldüren kişi kral ve kraliçeyi öldüren kişiyle farklı. Hem de çok farklı biri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.