Bahçede otururken Prens Bars yanıma geldi ve "Nasılsın?" diye sordu.
"Neden soruyorsun?"
Yanıma oturdu ve "Amiral'e karşı bakışlarını gördüm. Kırılmıştın." dedi.
"Hayır, o benim umurumda değil."
Bars alayla güldü.
"Kendini kandırma. Onu seviyorsun ve bu gayet belli oluyor."
"Sadece bana dürüst olmasını isterdim."
"Sen ona karşı dürüst müsün?" diye soran Bars ile durdum.
Benim de ondan sakladıklarım vardı.
"Pek değilim ama bu sakladığı çok büyük bir sır."
"Aslında neden kırıldın?" diye sorduğunda anlamayarak ona baktım.
"Nasıl?"
"Aslında neden kırıldın?"
Amiral'in bu saray işlerinden uzak ve onurlu, işine odaklı bir asker olmasını seviyordum.
Bana güven veriyordu.
Şimdi ise sanki diğerleri gibi olmuştu.
Bana gitmeden önce dedikleri aklımdan çıkmıyordu.
"Bana seninle yarışamayacağı için beni kaybetmekten çekindiğini söylemişti."
"Sana layık olmaya çalışıyor. Bence gidip onunla konuş."
Şaşırarak ona baktım.
"Beni başkasına mı gönderiyorsun?"
"Sen zaten ona varmışsın. Sadece kabullenemiyorsun."
Bir şey demedim.
"Evrenin en kötü insanı bile sever, aşık olur."
"Yani bilmiyorum. Benim gibi biri bir başkasına bağlanıp sevebilir mi?"
"Herkes bağlanmalı. Kimisi paraya kimisi ailesine bağlanır. Kimisi ise sevdiği kişiye. Bağlandığımız insanlar bizi tamamlar. Belli ki seni bağlayacak kişi Amiral."
Gülümsedim.
"Amiral diyorsun ama rütbesini seninle denk oldu."
"Hemen de koru onu."
Sırıttığımda Prens Bars, "Bu bir emirdir. Git ve onunla konuş." dedi.
"Ben kimseden emir almam." dedim ve ayağa kalktım.
"Kendi rızamla ona gideceğim."
"Git bakalım."
"Teşekkürler Bars."
"Rica ederim."
Heyecanla geri saraya girdim ve Boran'ı son bıraktığım yere gittim.
Yakın bir yerde oturmuş, düşünüyordu.
Yanına oturdum ve "Bence de mükemmel biriyim." dedim.
"Ne?"
"Beni düşünmüyor muydun?"
"Aslında hayır."
"Yalancı."
"Belki."
Omzuna başımı yasladım.
"Bana kızgın mısın?" diye sorduğunda "Biraz acıdım." dedim.
"Çok teşekkür ederim. Çok iyisin."
Sırıtarak "Rica ederim." dedim.
"Peki şimdi biz ne yapacağız?"
"Ne mi yapacağız?"
"Biz ne olacağız, ne yapacağız?"
"Aklından ne geçiyor?" diye sordum, ona bakarak.
"Benim ne düşündüğümü ve istediğimi biliyorsun."
"İsteklerimiz aynı olabilir." diye mırıldandım.
Gülümsedi ve yavaşça ellerimi tuttu.
Eldivenlerimi yavaşça çıkarırken "Kendini sınırlandırmanı sevmiyorum." dedi.
"Ben de bayılmıyorum ama sorun çıkarmadan buradaki işlerime devam etmem için bunu takmalıyım."
"Senin özel alanına izinsiz giren biri ölmeyi hak ediyordur."
"Sen özel alanıma girebilirsin. Seni sağ ve yanımda istiyorum."
Elimi sıkıca kavrarken dudaklarına yaklaştırdı ve elimin üzerine bir öpücük kondurdu.
"Yanında olacağım, söz veriyorum."
"Sanırım artık ikimiz de birbirimize dürüst olmalıyız."
Boran tebessüm ederek bana baktı.
"Aramızda sır kalmayacak, değil mi?"
"Kalmayacak. Yemin ederim, hiçbir sır kalmayacak. Artık sadece seninle ve açık olmak istiyorum."
"Öyleyse bana istediğin ne varsa sor. Hepsini cevaplamaya hazırım." dediğinde gülümsedim.
Seviyordum onu.
"Kral olmak istiyor musun? Seni hep adım adım yükselen bir asker olarak gördüğüm için kral ya da bir prens olarak görmek tuhaf geldi. Eğer istiyorsan arkanda duracağım."
"Oturan bir kral olamam ama seferlere çıkıp sürekli çalışan bir kral olmak kulağa fena gelmiyor."
Hayatım boyunca hep en güçlü olmak istemiştim.
Şimdi bu fırsat bana sunuluyordu ama ben Boran'ın isteğini ve duygularını daha ön planda tutuyordum.
"Eğer bu isteğinde eminsen buraya gelirken bana verilen görevi ve daha önceden planlanmış bazı işleri sana söylemem lazım. Çünkü senin kral olmanı doğrudan etkileyecek durumların içindeyim."
Boran ayağa kalktı.
"Benimle gel, yalnız kalacağımız bir yere gidelim. Rahatça konuşuruz."
Onu onayladım ve ayağa kalktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkumun Zehri
FantasyDoğmadan lanetlenmişti. Kurtulamadığı lanet onun kaderiydi. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Laneti onun hayatı olacaktı. Lanetiyle yaşayacak, laneti ile öldürecekti.