On ikinci bölüm.
Aradan geçen bir hafta sonunda Müjgan bacaklarını ve ayaklarını daha da fazla hissetmeye başlamıştı. Hayatındaki en mutlu zamanlarından biriydi bu. Bu bir hafta boyunca onu tedaviye Kutay götürüp getirmişti. Cihangir ne kadar ses çıkarmak istese de teyzesi ve kuzeni hâlâ burada olduğu için ses çıkaramıyordu. Çünkü Kutay götürmezse kardeşini Buğra götürecekti ve bunun asla ama asla olmasını istemiyordu.
Mayıs ayının sonlarına yaklaşıyorlardı. Hava git gide daha da güzelleşiyor, kuşlar cıvıldıyor ve Müjgan en sevdiği meyveleri yiyebiliyordu. Şimdi de bahçelerinde oturmuş Şeyda'nın gelmesini bekliyordu. Neredeyse iki haftadır görüşmüyorlardı ve çok özlemişti arkadaşını. Bir saat kadar önce tedaviden de gelmişti. Kutay'a rica ederek onu bahçeye bırakmasını söylemişti.
Arka balkondan onu kontrol etmek için aşağı sarkan Buğra'yı görünce göz devirmeden edemedi. Radar gibiydi adam, ya sesinden ya da kokusundan bir şekilde onun olduğunu anlıyordu. "N'oldu Buğra abi?"
"Arkadaşın geldi mi diye bir bakayım dedim."
"Gelmedi daha," sinirlenmişti. "Baş aşağı düşersin fazla eğilme. Maazallah azıcık olan aklını da kaybedersin," Buğra dediği şeye yüzünü buruşturarak içeri girdi.
"Kakalak şey!" diye arkasından sitemde bulundu kendi kendine. Burada bulundukları süre boyunca her şey burnundan gelmişti Müjgan'ın. Bir şey yapacak olduğunda abisinden önce Buğra'nın sorguya çekmesi, bir yere gitmek istediğinde türlü türlü kahramanlıklar yaparak götürmek istemesi...
İki haftadır buradalardı ve ne zaman gidecekleri belli değildi. En kısa zamanda göndermek istiyordu. Evet evet, gitmelerini beklemek istemiyordu kendi elleriyle göndermek istiyordu.
Bahçe kapısında Şeyda ve Sude'yi görünce gülümsedi. Şeyda gülümseyerek arkadaşının yanına geldikten sonra sıkı sıkıya sarıldı. Onsuz okul geçmek bilmiyordu. Bir yandan derslere girip notlar alırken diğer yandan da Onurla beraber bölüm kulübüyle ilgileniyordu. "Hoş geldin canım!"
Müjgan'ın neşeyle cıvıldayan sesi Şeyda'yı daha gülümsetmişti. "Hoş buldum ve seni çok özledim," Şeyda dışarıdan bakıldığında ne kadar soğuk olsa da aslında pamuk gibi bir kalbi vardı. Değer verdiği insanlara sevgisini göstermekten asla çekinmezdi.
Elindeki poşetleri kaldırdılar Sude ile birlikte. "Atıştırmalık bir şeyler aldık."
"Ben bardak falan getireyim," deyip elindeki poşeti yere koydu Sude. "Ben gelmeden hiçbir şeye başlamayın bak!"
Kardeşini onayladıktan sonra Şeyda'ya döndü Müjgan. Saat akşamüzeri 5'i gösteriyordu. Hava ne kadar esse de sıcaktı, bu yüzden ağacın gölgesinde oturuyorlardı. "Eee anlat bakalım okul bensiz nasıl?"
"Bildiğin gibi ama çok yorucu. Hepsine aynı anda nasıl yetişiyorsun bilmiyorum. Çünkü ben yetişemiyorum," derken poşetten kola ve cipsleri çıkardı Şeyda. "Mustafa'yı da gütme işini ben devraldım."
Kaşlarını çattı. "Ne alaka be?"
"Beyefendi senin uçak kazası geçirdiğini duyunca gelmek istedi bugün," cips paketini açtı. "Fakültenin bahçesinde birbirimize girecektik neredeyse."
"Ben gitmesem Şeyda abla her an Mustafa'nın üstüne çıkacak gibiydi," ortada duran cips paketlerinden birini kucağına alıp sinirle ağzına tıkıştırmaya başladı.
Biri bitmeden biri başlıyordu. İsyan etmesine az kalmıştı!
Sude'nin uzattığı kolayı dikkatle alıp dizine koydu. Hırsla cipsi yemeğe devam ederken yoldan geçen insanları izliyordu. Hayır demesine rağmen neyin arsızlığını yapıyordu bu Mustafa? Neyin ısrarıydı bu? İlla uzaklaştırma kararı mı alması gerekiyordu, neydi yani?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUÂŞAKA
ChickLitHâlâ kolları boynundayken kendini geri çekti. Deniz kokusunu uzun uzadıya ciğerlerine hapsettikten sonra gülümseyerek Kutay'a baktı. Kahveleri adeta parlıyordu, ışığa bile gerek yoktu. Onun gözlerindeki ışık yeterdi. Kutay, sağ avucunu Müjgan'ın ka...