Altıncı bölüm.
Valizinin fermuarını çekip yorgunlukla yatağına oturdu Müjgan. Uçaklarının kalkmasına az bir zaman kalmıştı, bu yüzden üçü de son kontrolleri yapıyordu. "Kimliklerinizi almayı unutmayın!" abisinin sesini duydu. Sude onun yerine onaylayıp kol çantasını eline aldı. İçindeki eşyaları son kez kontrol etti ve geri çalışma sandalyesine bıraktı. Bayram bitiminden iki gün sonra gelmeyi düşünüyorlardı. Zaten bugün üçüncü gündü. Yani iki gün sonra tekrar Türkiye'ye geleceklerdi.
Dünün yorgunluğu hala üzerlerindeydi. Bundan dolayı Sude ve Müjgan biraz uykuluydu. Cihangir ise onların arkasında dönüp duruyordu.
Uçağa bir buçuk saat kala valizlerini ve çantalarını alıp evi terk ettiler. Evin anahtarını Canerlere vermeyi düşünüyorlardı. Kendi ve Müjgan'ın valizini almış inen abisinin ardından Sude ile ikisi Canerlerin kapısına vurdular. Kapıya Sevinç Hanım çıktı. "Gidiyor musunuz kızım?"
Kafasını salladı. "Gidiyoruz Sevinç teyze," dedi. "Anahtar sizde dursa olur mu?"
"Olur tabii," Müjgan'ın elindeki anahtarı alıp cebine attı kadın. "Hadi inelim aşağı. Gülsüm ve Cavidanlara haber vereyim ben de."
Üçü beraber merdivenlerden inerken Sevinç Hanım Cavidan, Gülsüm ve diğer birkaç mahalleliyi de çağırdı dışarı. Caner yoktu. Bayramda gelen tatlı siparişlerinden dolayı pastaneye gitmişti. Gitmeden önce üç kardeşle vedalaşmıştı.
Aşağı indiklerinde mahallelinin yarısı buradaydı. Vakit öğlene yaklaştığından dolayı güneş yavaştan yavaştan kavuruculuğunu gösteriyordu. Salih arabayı çalıştırmış bagaja valizleri yerleştiriyordu. Havaalanına o bırakacaktı onları. Kendi arabalarıyla gitmek istememişlerdi.
Karşıdan Sude'ye gülümseyerek gelen Gülsüm Hanım'a sarıldı Sude. "Dikkat edin e mi çocuğum?"
"Merak etme Gülsüm teyze, iki gün en fazla üç gün sonra buradayız," Müjgan'a da Cavidan sarılmıştı. "Varınca haber verin olur mu? Aklımız siz de kalmasın Müjgan."
"Tamam ablam, merak etme sen," kadının sırtını sıvazladıktan sonra sıra Bahar'a geldi. "Sen gelene kadar Kutay'a göz kulak olacağım. Kanka sözü," gülerek ondan ayrıldı Müjgan. Diğerleriyle de sarılıp vedalaştıktan sonra Hira'yı gördü. Kollarını Müjgan'a doğru kaldırmış ona sarılmayı bekliyordu. "Müj," peltek çıkan ismiyle aşağı baktı. Kollarını ona uzatmış Hira'yı kucakladı.
"Çabuk gel tamam mı? Özlerim ben seni," kafasını sallayıp sulu sulu yanaklarını öptü küçüğün. Öpücüğün karşılığını da aldıktan sonra geri yere bıraktı.
Park tarafından büyük adımlarla onlara yaklaşan Kutay'ı gördü. Hızla kalabalığın arasına karışan Kutay ilk önce Cihangir ile konuşup sarıldı, onun ardından Sude ile tokalaştı. Sıra Müjgan'a gelince biraz duraksasa da sarılmayı tercih etti. Müjgan afalladı. Böyle bir şeyi beklemiyordu çünkü. Bakışları mahalleliye kaydığında kimse tuhaf bakmıyordu. Normal iki arkadaş sarılıyormuş gibi bakıyorlardı. Sadece tuhaf bakan içini bildiği arkadaşlarıydı; Sude, Bahar ve Deniz. Asuman evlenip gittiği için o yoktu maalesef.
"Dikkat et," Kutay'ın fısıltıyı andıran sesini duydu. Nefesi omuzunun açıkta bıraktığı yere vurduğu için ürpermişti. "Ederim, sen de dikkat et."
Birbirlerinden ayrıldıktan sonra çalışır vaziyette olan arabaya bindiler. Arabanın hareket etmesiyle Seniha ve Emine Hanım'ın -kendisi Deniz'in annesi- arkalarından su dökmesi bir oldu. Müjgan, arka camdan mahallede kalanlara bakarken Kutay ile gözleri kesişti. Hüzünlü gülümsemesiyle onların arkasından bakıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse sadece Müjgan'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUÂŞAKA
Literatura KobiecaHâlâ kolları boynundayken kendini geri çekti. Deniz kokusunu uzun uzadıya ciğerlerine hapsettikten sonra gülümseyerek Kutay'a baktı. Kahveleri adeta parlıyordu, ışığa bile gerek yoktu. Onun gözlerindeki ışık yeterdi. Kutay, sağ avucunu Müjgan'ın ka...