On sekizinci bölüm.
Bugün o kadar yorulmuştu ki bıraksalar bulunduğu yere oturur bir daha kalkmazdı. Şeyda ve Sude ile elbise bakınmış akşamüstüne doğru eve dönerken pazara uğramışlardı kardeşiyle birlikte. Evde doğru düzgün yenecek sebze ve meyve kalmadığı için bütün pazarı yüklenmişlerdi. Cihangir yalnız kalmak adına sabahın köründe evden ayrılmıştı arabayla. Bu yüzden de kızlar yayaydı.
Müjgan dayanamayıp boş bulduğu kaldırımlardan birine kendini atarken elindeki poşetlere dikkat etti. Domateslerin ezilmesini istemezdi. Sude de aynı şekilde yanına iliştiği sırada cebinden telefonunu çıkardı gelen mesajları okumak için. "Abla ben çok yoruldum."
"Ben de," dedi Müjgan kafasını kardeşinin omuzuna koyarken. Hem sıcak basmış hem de yorulmuşlardı. "Taksi mi çağırsak?" Sude'nin sorusuna omuz silkti.
"Kısa mesafe olduğu için almazlar. Hem kısacık bir mesafe için para falan veremem."
"O zaman canım eniştem Kutay abimi arasana," kolundaki saate baktı Müjgan. Saat beşe geliyordu ve bildiği kadarıyla bu sıralarda kafe kalabalık oluyordu. Hava bu saatlerde sıcaklığını ve nemliliğini yitirdiği için insanlar dışarı çıkıp kendini kafeye atıyordu. "Bu saatlerde kalabalık oluyor ama yine de arayayım dur."
Çantasından telefonunu çıkardıktan sonra en üstteki aramayı kaydırıp kulağına dayadı. Birkaç çalıştan sonra huzur bulduğu sesi duydu. "Müjgan."
"Kutaycım, ne yapıyorsun?" fazla olmasa da yüksek sesli bir ortamdaydı. Arkadan çok fazla tencere tarzı sesler geliyordu. "Kafedeyim canım. Bir şey mi oldu?" olumsuz birkaç mırıltı çıkardı.
"Şey diyecektim," kafasını kardeşinin omuzundan kaldırdı. "Sude'yle çok yorulduk da bugün. Ellerimizde bir sürü Pazar poşeti de var, bizi almaya gelir misin? Müsaitsen tabii."
Seslerin azaldığını fark etti Müjgan. "Ben sana her zaman müsaitim güzelim," duyduğu cümleyle gülümsedi. "Konum at, çıkıyorum hemen."
Aramayı 'tamam' diyerek sonlandırdı. Geri çantasına koymadan önce Kutay'a bulundukları yerin konumunu atmıştı.
Abla kardeş oturdukları yerden bugün baktıkları elbiseler hakkında konuşuyorlardı. İkisi de aynı model elbiseyi ama farklı renklerini beğenmişlerdi. Müjgan, hemen beğenen bir tip asla değildi. Alacağı kıyafeti didik didik eder öyle alırdı. Kasaya gitmeden önce minicik de olsa defosu var mı diye kontrol eder, kasa yolunda elindeki şeyden on kere vazgeçer ama on kere de beğenirdi. En sonunda da almaya karar verirdi. Bu yüzden ona Sude ve Şeyda'dan başkası katlanmazdı. Deniz, Bahar ve Asuman böyle bir teklifi birkaç kere kabul etmiş en sonunda pes ederek onunla mağaza mağaza gezmemişlerdi.
Yorgunluktan ağrıyan kollarıyla umursamadan Sude'nin tarafındaki kayısıya uzandı. İki tane aldığı kayısının birini kardeşine verdikten sonra eliyle olabildiğince temizledi. Burnuna götürüp koklayacağı sırada burnuna tutulan eter kokusuyla ve karnına dolanan kollarla ilk önce debelense de sonrasında kendini boşluğa bırakıverdi.
Aradan fazla zaman geçmeden Kutay gelmişti. Atılan konumda kızlar yerine bir sürü pazar poşetini görünce kaşları çatıldı. Kızlar neredeydi?
Hiç telaşlanmadan sevgilisini aradı, uzun süre çalsa bile açan olmadı. Bu sefer şansını Sude'den yana denedi onun telefonu kapalıydı. Korku yavaş yavaş bedenini ele geçirirken Müjgan'ı tekrar aradı, aynıydı. Aklına Cihangir'in gelmesiyle onu aradı.
Onu beklemekten vazgeçip mahalleye yürümek isteselerdi Kutay'ı illaki ararlardı. Hem poşetler buradayken en fazla ne kadar uzağa gitmiş olabilirlerdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUÂŞAKA
ChickLitHâlâ kolları boynundayken kendini geri çekti. Deniz kokusunu uzun uzadıya ciğerlerine hapsettikten sonra gülümseyerek Kutay'a baktı. Kahveleri adeta parlıyordu, ışığa bile gerek yoktu. Onun gözlerindeki ışık yeterdi. Kutay, sağ avucunu Müjgan'ın ka...