Karanlık Ormandaki Şey?

107 10 11
                                    

(Yazarın Anlatımı)

O gün herkes için çabuk geçmişti. Yarın hafta sonu değildi, ama yine de öğrenciler turnuva ve maçların başladığı için mutlu ve heyecanlıydı. Bu, her sene ilkbaharda başlar ve sonbahara kadar devam ederdi.

Neyse ki tüm dersler bitmiş, herkes evine gelmişti. Stiles da öyle. Eve geldikten hemen sonra ailesinin ona bıraktığı notu bulmuştu. Notta annesi, babasıyla iş için başka bir şehire gittiğini ve bir kaç hafta dönmeyeceklerini, dolapta yemek olduğunu yazmıştı. Bu Stiles için iyi bir haberdi. En azından artık rahatça Tom'u eve çağırabilirdi. Zaten hep öyle yapardı.

Hava erkenden kararmıştı, ama yine de Tom'un evine gidecekti çünkü evde ailesi olmasa bile, onun ailesinin Tom'u derslerini bitirmeden bırakmayacağını biliyordu. Bu yüzden çantasına bir kaç önemli şeyler attı ve anahtarı da alıp evden çıktı.

Evleri zaten birbirine yakındı. Bu yüzden arabayı almasına gerek de yoktu. O an durdu; zaten ailesi arabayı almıştı! Bu kötüydü. Onlar gelene kadar araba yoktu demekti bu.

Arabayı boşverip yola çıktı. Tom'un evi hemen ilerideki ormanın karşısındaydı. Ormanda yolu biliyordu çünkü çok sık giderdi. Biraz ilerledikten sonra zaten arkadaşının evine ulaşacaktı. Geç kalmamak için hızını artırdı ve devam etti. Ama hızını ayarlayamadı ve yerdeki bir şeye ayağı takılınca yere kapaklandı.

"Kahretsin!" diye sinirle mırıldandı, neyse ki üstü çok pislenmemişti. Ayağa kalktı ve takıldığı şeye baktı gözlerini kısarak. Bir taşa takıldığını sanmıştı ilkte, ama bu kesinlikle taş falan değildi. Karanlıkta daha iyi görmek için eğildi ve daha dikkatli baktı.

Bu bir kolyeydi?

Ama sıradan, bilinen bir kolyeye benzemiyordu da. Üzerindeki deseler garipti, sıktı. Ve oldukça eski görünüyordu. Bu zamanlardaki hiçbir kızın böyle bir tarz kolye yapmadığından emindi.

Öyleyse kimindi bu kolye?

"Stiles! Dostum, cidden mi tam yarım saattir seni bekliyorum!" Stiles Tom'un sesini duyunca gözlerini kolyeden ayırdı ve heyecanla konuşmaya başladı,

"Dur dur dinle. Bulduğum şeye inanamayacaksın!" Stiles şehir efsaneleri, eskiden olan hikayelere bayılırdı ve elinden geldiğince bunları araştırırdı.

Ve okuduğu bir yerde bu şekil kolyelerin kime ait olduğunu da öğrenmişti. Ama... Garip ve imkansızdı bu. Okuduğu satırları tek tek hatırlıyordu.

Cadılar, kurtadamlar, vampirler gibi şeylere çok fazla kafa yorulan dönemlerde, hatta onların gerçek olduğuna inanılan zamanlarda ilk defa bu şekilde bir kolye bir gölde bulunmuş. Üzerinde küçük bir şekilde Latince bir kaç kelime yazıldığı söylenmiş. Ayrıca anlamsız, garip hayvan desenleri de varmış. O zamanlarda bu konuları çok iyi bilen sınırlı sayıda inlarlar varmış, hatta rahibelere bile sorulmuş ama inandırıcı bir cevap bulunamamış. Daha sonra ise, bu kolyenin aslında o efsanelere ait olduğu ortaya sürülmüş; yani vampir, cadı, kurtadamlara ait... Elbette o zamanki cahillikten dolayı buna inanan çok insan olmuş. Ama o kolye, gerçek açığa çıkınca birden ortadan kaybolmuş. Bir daha o şekilde bir kolye gören de olmamış. Kolye yok olduğu için üstündeki Latince kelimeler çevrilememiş. Garip ve eski bir Latince olduğu söylenmiş...

Ağaçların üstünden geçen yarasalar etrafa dağıldı. Tom merakla Stiles'a baktı, "Ne?" Stiles hızla eğildi ve kolyeyi eline aldı, arkadaşına gösterdi,

"Bir aralar bunlarla ilgili çok meraklı olduğumu biliyorsun, gerçi hâlâ öyleyim. Bak şuna, üzerindeki desenler, kelimeler... Hatırladın mı?" Tom kolyeye bakarken hızla başını salladı, "Evet... Gerçek olduğuna inanamıyorum, ama... Bunu nereden buldun sen?"

"Gelirken takıldım, taş sanıp baktığımda öğrendim." Üstlerinden hızla bir baykuş geçtiği sırada çıkardığı sesle ürken Stiles, yerinden sıçradı ve kolyeyi düşürünce küfretti. "Elimi s..." Kolyeyi tekrar almak için eğildiğinde gördüğü yarasa tekrar bağırmasına neden oldu. Tom sesli bir şekilde küfretti,

"Ya bağırmasana gerizekalı! Ödümü kopardın!" Ama Stiles yerde ona bakan yarasaya kitlendiği için Tom'a cevap vermedi. Yarasaya bakmaya devam etti. Tom kaşlarını çatarak yarasaya baktı.

"Bu niye bana bakıyor?" dedi Stiles kendi kendine, daha çok Tom'a. İlk defa bu kadar yakından bir yarasaya bakıyorlardı. Sivri dişleri, kanatları, büyük ve parıldayan gözleri... Stiles balık gibi ağzını açmış yarasaya bakarken yarasa, kocaman gözlerini arkadaki Tom'a çevirdi. Kolye, yarasanın ayaklarının altında kalmıştı.

Yarasanın bakışları Tom'u aşırı derecede rahatsız etmekten başka bir şey yapmıyordu. "Stiles, boşver kolyeyi hadi," dedi bakışlarını yarasadan ayırmadan. Stiles ayağa kalkınca yarasa hafifçe kıpırdadı. Kolye hâlâ ayağındaydı. Ve kolyeyi bırakmak istemiyordu.

Bir anda yarasa tiz yüksek bir ses çıkarınca ikisi de kulaklarını kapadı. Sanki bir çatal, tabağa sürtülüyor gibiydi. Kulak tırmalayan.

Yarasa tiz sesi çıkarmayı bıraktıktan sonra kolye ile birlikte havalandı, kolye pençelerindeydi. Sanki bilerek almış gibiydi. Tom da en az Stiles kadar bu kolyenin ne kadar önemli olduğunu biliyor ve bırakmak istemiyordu.

"Kolyeyi aldı," dedi Stiles'a bakarak. Ve uçan yarasanın arkasından koşmaya başladı.

"Tom! Dur ne yapıyorsun?" Stiles ona yetişmek için koşmaya başladı. Arkadaşının şuan tam bir embesil olduğunu düşünüyordu.

Tom yerdeki sopalara takılmayı umursamadan hızını artırdı ve yarasanın peşinden koşmaya devam etti. O kadar hızlı koştu ki sonunda yarasaya yetişmişti. Yarasa çok da yüksekte uçmadığı için o an hızla zıpladı ve yarasanın bir kanadını yakaladı.

Yarasa çığlık attı ve Tom'dan kurtulmak için çırpınmaya başladı. Tom ise kolyeyi almaya çalışıyordu ama yarasa öyle sıkı tutuyordu ki kolyeyi, sanki kolye ona aitti.

Belki de öyleydi.

"Kolyeyi versene!" İki eliyle bu sefer yarasayı tuttuğunda yarasa tıslayarak öndeki iki dişini sol koluna geçirdi. Neyse ki Tom, refleksle elini hızla çektiği için derini ısıramamıştı. Ama kolyeyi hâlâ pençelerinin arasında sıkıca tutuyordu.

Tom küfrederek en sonunda pes etti ve yarasayı bıraktı. Yarasa hızla yükselip uzaklaşırken Stiles nefes nefese önüne eğildi, sonunda Tom'a yetişmişti.

Nefesini düzenledikten sonra başını kaldırıp Tom'a baktı, "Ne oldu? Yakaladın mı kolyeyi?" daha sonra kanayan kolunu görünce sorusunu unutmuştu bile. Şaşkınlıkla ona baktı, "Ha si-"

"Stiles, bir şey yok. Kolumu çektim hemen." Ama Stiles endişeliydi, haklı olarak.

"Saçmalama, hastaneye gitmemiz gerek." Tom ona baktı, "Annemlere ne diyeceğim salak? Olmaz. Zaten derin değil sararım geçer işte." Gerçekten kendini kötü hissetmiyordu. Stiles düşünmeye başladı. " Bizim eve gidelim, zaten annemler bir süre yok. Anneni ben arar ders çalışacağız falan der ikna ederim. Hadi," Tom buna ikna olmuştu.

Geldikleri yönden dönmeye başladılar. Tom gerçekten iyi hissediyordu, kanaması bile durmuştu. Endişelenecek bir şey yoktu.

Eve neredeyse geldikleri sırada önlerine aniden çıkan birisi ikisinin de ödünü koparmıştı ve bağırmalarına neden olmuştu.

Aurie nefes nefese ikisine baktı, "Benim, korkmayın." Gerçekten nefes nefeseydi, ve burada ne arıyordu? Stiles ilk önce sordu, "Aurie? Sen burada ne yapıyorsun?" Tom da tam bunu soracaktı.

"Şey, yürüyüş yaparken gerçek ailemden bana kalan kolyeyi düşürdüm ve bulamadım. Siz desenli bir kolye gördünüz mü?"

•THE NOGITSUNE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin