Hemen saklandık. Jackson'ın yanında diğerleri de vardı çünkü. Ailenin yanına gitmek için üst kata çıkıyorlardı. Peşlerinden gittik.
Ve en sonunda odaya girdiklerinde kapının arkasına saklandık. Hemen gücümü kullandım.
Kapının içinden geçtim ve dinlemeye başladım. Ve annemle babamı gördüm, gerçek annemle babamı. Hale'ın ailesini öldüren ailemi...
Hale kesinlikle bu gece onları öldürecekti, ama bir yanım bunu istemiyordu. Zaten kolyenin anlamını öğrenmeden de olmazdı.
Annem sakin görünüyordu, babam daha çok umursamaz. Ama bunun yanında zaten deli oldukları belliydi, buraya alışmışlardı. Hale konuştu,
"Zaten biliyorsunuz, ben ve ekibim sizi tedavi etmeye geldik." Gerçekten bu yalanı mı söylemişti onlara? Ve onlar da deli oldukları için inanmışlardı tabii...
"Evet. Gerçekten bunu yapacak mısınız?" Hele oldukça sahte bir gülüş sundu, "Elbette, bizim işimiz bu." Onun işi daha çok öldürmekti ama neyse...
Gwen ve Mabel annemle babamı ayrı sandalyelere oturtup el ve ayaklarından bağladıklarında gerildim. Annem neden bunu yaptıklarını sorunca Hale yine beyefendi gibi zorunlu olduğunu falan söyledi. Birazdan ikisini de öldüreceklerdi ve eğer bu olursa kolyenin anlamını asla öğrenemezdik.
"Ne oldu? Ne gördün?" Gözlerimi açtığımda hemen sordular. Endişeyle onlara baktım,
"Zaman yok! Onları kandırmışlar, ve birazdan da öldürecekler!"
"O zaman B planı zamanı,"
Hassiktir işte ya...
Ben daha itiraz edemeden Tom kapıyı açtı ve içeri girdi. Tabi, biz de peşinden... Hale ve diğerleri bizi beklemiyordu ki hepsinin gözlerindeki öfke ve şaşkınlık görülmeye değerdi.
Tom bozmadan gülümsedi, "A-ah. Ne tesadüf." Hale de bozmadan gülümsedi zorla,
"Değil mi? Biz de tam onları iyileştirecek tedaviyi yapıyorduk."
Ama o an hiçbirmizin beklemediği bir şey oldu, ve gerçek annem konuştu, hemde neşeyle,
"Aa! Sen benim kızıma ne kadar da benziyorsun!"
Hayır hayır hayır...
Hayır bunlar katil, bunlar aileyi öldürdüler ve deliler.
Benim bir ailem var zaten.
"Gel, yakından bakayım," annem oturduğu yerden ısrar edince kendimi öyle sıkıyordum ki. Zar zor yanına geldim. Yüzüme gülümseyerek bakması herkesi zorluyordu, en çok da Hale'i.
"Resmen aynısısın sen! Benim kızımın adı Aurie, onun da tıpkı senin gibi çilleri, güzel gözleri ve simsiyah saçları vardı. Ama biz onu daha güvenli bir yere bıraktık. Adın neydi senin?"
Kelimeler boğazımda düğümlenmişti sanki. Konuşamıyordum. Cümleler ağzımdan çıkarken her harf bana acı veriyordu.
"Ben... Benim adım Bonie." Yalan söyledim. Başka ne yapacaktım?
"Bonie, ne güzel bir isimmiş. Kızıma çok benziyorsun... Ama benim kızım değilsin, onun asla çıkartmadığı kolyesi var, ona ben vermiştim. Asla çıkarmaz."
Ve şimdi herkes dikkatle dinliyordu. Hemen konuştum, "Öyle mi? Peki kolyenin olayı nedir?"
"O bir aile sırrıdır. Bunu söyleyemem." Ofladım. Tabi söylemezdi. Babam zaten donuk bir haldeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•THE NOGITSUNE•
Teen Fiction•Eğer o gün o kolye düşmeseydi, o yarasa orada olmasaydı... Her şey farklı olabilir miydi? Aynalar, camlar, su ve yansımamı gösteren her şeyden bu kadar korkacağımı nereden bilebilirdim? Yardım edecek birisine ihtiyacım var, benim gibi olan birisine...