Gün Bir Ve Olay Bir

41 4 16
                                    

Wuggy's House'un önünde durduğumuzda neredeyse stresten öyle bir Tom'un elini sıkıyordum ki, parmaklarını kuracaktım sanki. Arkamızdan Ambar ve Stiles'ın babası Bay Math de geldi.

Içeri bahçeye girdik. Buraya house deniliyordu çünkü hastane gibi değildi, aslında öyle olsa da. Büyük, yatılı bir okul gibiydi. Içeri girince bizi bir kadın karşılamıştı, cebimizdeki her şeyi kutuya koymamızı söyledi ve Bay Math ile biraz konuştu. Ambar sadece yanımızda kısa süre olmak için gelmişti, yoksa onun burada durması için bir sebep yoktu çünkü o kâbus görmemişti.

En azından burada sadece bir hafta kalacağımız için kendimi avutabiliyordum. Ama aslında, bir hafta da yeterince kısa değildi.

"Dikkatli olun. Aurie, ne zaman bir şey olursa benimle haberleşmeye çalışın." Hepimize tek tek sarıldı. Bize yardımcı olacak olan kadın tehlikeli hastaları asla odalarından çıkarmadıklarını söylemişti. Stiles babasına kısaca sarıldı. Babası endişeli de olsa kalacaktık işte.

Içeri girdik, burada bir sürü oda ve bir sürü merdiven vardı. Büyük bir yerdi. Tam ortada, merdivenleri çıktığımız yerin ortasında boşluk vardı, ve teller bile yoktu. Buradaki bir deli için hiç iyi değildi. Birisi kendini buradan atabilirdi. Biz kadının peşinden etrafı inceleyerek gelirken kadın bize burası hakkında kuralları söylüyordu,

"Burada tehlikeli hastalar en üst kattadır, zaten orası yasak. Odalarınızdan sadece size izin verildiğinde çıkabilirsiniz. Mesela yarım saatlik, ya da on beş dakikalık zamanınızda. O zamanlar herkes bahçeye çıkar, tehlikeliler dışında. Yanınızda zarar vermek için kullanabileceğiniz hiçbir alet taşıyamazsınız. Bir hafta içinde sorunsuz bir şekilde vakit geçirin."

Merdivenlerden çıkmaya başladık, hâlâ etrafı inceliyorduk ve burası kesinlikle hiç hoşuma gitmemişti. Merdivenlerden çıkmaya devam ederken Tom başını kaldırdı. Ve durdu.

O durup yukarıya bakınca biz de baktık.

O bahsettiğim boşlukta, en yüksekte birisi vardı. Ve elinde de bir halat. Hızlı hızlı halata düğümler atıyordu. Hayır siktir... Korkuyla bağırdım, "Durdurun şunu! Kendini asacak!" Bize rehberlik eden kadın durup yukarıya baktı.

Üçümüz kadına bir şeyler yapması için bağırırken üstteki kişi bir anda kendini aşağı saldı ve sustuk. Cok geç kalmıştık. Bedeni boşlukta sallanırken, kadın sanki çok normal bir şeymiş gibi yürümeye devam etti ve aynı umursamaz şekilde konuştu,

"Eh, ilk defa olmuyor." Burası kesinlikle korkunç bir yerdi.

°•°•°

Odalarımız neredeyse yan yanaydı. Tom ve Stiles da kendi odalarına götürüldü. Ve o kadın benim odamın kapısını açtı, içeri girdim.

"Unutma, hoş karşılamayacağımız hareketlerden kaçın. Zamanı gelince iznin olduğu için bahçeye çıkabileceksin." Ve sonra kapıyı kapatıp kitledi, gitti. Şimdi her yer çok sessizdi ve bu beni rahatsız etmişti. Kapıya baktım öylece.

"Oda arkadaşı istemediğimi onlara söylemiştim." Arkamdan aniden bir ses gelince korkuyla yerimden sıçradım, yalnız olduğumu sanıyordum ama belli ki değildim. Arkamı döndüm ve hemen yandaki yatakta oturan kızı gördüm.

Insanları tipinden yargılamayı hiç sevmezdim, ama bu kadar da değil. Çünkü oturan kız tam bir serseriye benziyordu. Sarı ve kızartma yapabilecek kadar yağlı saçlı, kirli kıyafetli, yüzünde hiç hoş olmayan bir ifade, çizik kaşlı bir kız. Buradan bakınca bile uzak durulması gereken birine benziyordu.

Umarım bu odadan cesedim çıkmazdı.

Ben susmayı tercih ederken ayağa kalktı. Gözleri üzerimde oyalandı. Ve bu bakış kesinlikle hiç hoşlanmadığını gösteriyordu. İyi, açıkçası bende pek ondan hoşlanmış sayılmazdım. Bir kaç adım ötede durdu,

"Belki seni buradan almaları için yine aynı şeyleri yapmam gerekir. Ama," gözlerini kıstı, "Eğer işime yararsan buna gerek kalmaz " iğrenir gibi bakmaktan kendime engel olamadım. Yüzümü ekşittiğimi görünce yüzündeki ifade, gerilmişti,

"Bana bak, o suratını düzelt yoksa ben düzeltmesini de bilirim. İşime yaramayacaksan da seni yola sokmayı da bilirim. Akıllı dur, saçını eline veririm." Ne? Bu kız 'ben varoşum' diye bas bas bağırıyor. Şimdi patlayacağım!

Bu işlere hiç gelemezdim, altta da kalmazdım. Biri benle hele ki böyle konuşsa, damarıma basarsa çenem susmazdı. Yine de saçını yolacak kadar düşmezdim. Yüzüme sinir edici bir sırıtma koydum,

"Saçımı elime vermek mi? Lütfen, bunu karşılıklı yapmak isterdim ama saçına temas etmem için eldiven gerekli." Öfkesi daha da arttı ve üstüme yürüyüp beni duvara itti,

"Kimse benimle bu şekilde konuşamaz! Aptal orospu musun nesin, çenenin ayarını bil." Bence fena bir tarafı kalkıktı. Üzerime gelmeye devam etti, "Bana bak" güldüm,

"Belediye baksın sana."

Kendimi geberttirecektim bu gidişle. Beklemediğim bir anda elindeki, ucu sirvileştirilmiş dalı boğazıma dayadı. Evet, hayatta kalmak istiyorsam acilen çenemi kapamam gerekiyordu.

"Böyle çenesi açık olanları da yola getiririm, anladın mı?" Suyuna gitmek için yalandan başımı salladım. Aptal gibi sırıttı, "Güzel." Güzel olanı asıl ben gücümü kullanırsam ona gösterirdim ama eğer bunu yaparken birde yakalanırsam, burada kalma sürem uzardı. Ama...

Aklıma bir şey geldi.

"Getirsene bi," tam bana sırıtırken bunu dediğimde gözlerini büyülttü ve dişlerini sıktı, "Bana bak kızım, yollarım seni acımam!"

"Ya önce bi saçını yıka siktir git." Daha da öfkelendi ve dalı boğazıma hafifçe bastırdı, "Sikerim senin belanı!"

Tam zamanıydı.

Gücümü kullandım. Kapıya gittim. İçinden geçtim ve biraz ilerideki tabloyu aldım. Kapının önüne geldim ve tabloyu kapıya hızla çarptım. Tablo yüksek bir ses çıkararak kırıldı ve güvenliğin gelmesi de bir oldu. Kapımız hızla açıldı ve dalı boğazıma dayamış olan varoş donakaldı.

Bu kadar.

Ben yüzüme hızlıca korku ifadesi takınırken kız elindeki dalı saklamaya çalıştı, ama güvenlikler onu sertçe kolundan tuttu ve sanırım ceza için onu sürüklemeye başladılar. Kız çığlık  atıp hakaretler ediyordu,

"Onun suçu! Beni kışkırttı! Orospu çocuğu gelince oraya alırım bak canını!" Ve daha akıla sığmayacak bir ton küfür ettikten sonra götürüldü. Tabi kapım yine kapandı.

•THE NOGITSUNE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin