Yüzsüz Mü Yoksa Maske Mi

32 5 2
                                    

"Bu sizce... Güvenilir mi?"

"Hiç sanmıyorum. Bence gebereceğiz."

Hale gibi birine güvenmek kesinlikle en büyük hataydı belki de ama başka seçenek yoktu.

Büyük, hastanenin en büyük odasındaydık. Arkamızda cam vardı, oradan diğerleri yani doktorlar, Gwen ve diğerleri, hatta Stiles'ın babası ve Hale bizi izleyecekti. Bizi yani, beni, Tom'u, Stiles ve Ambarı.

Önümüzde dört tane büyük makine vardı, dördümüz için. Plan, o makineleri girdikten sonra hafızanızda derinlere inmekti, belki önemli bir nokta bulmak için. Ayrıca da... Belki o Kitsune bizimle oynuyor mu diye bakmak için. Ya da hangimizle. Gerçi, bunu bir kaç gün önce Stiles tarafından bıçaklandığım zaman çok net öğrenmiştim. Pardon, Stiles'ın içindeki kötü ruh tarafından...

Makineye girip yapacaktık, doktor makinenin sanki çiviye vuran çekiç sesleri çıkaracağını önceden söylemişti. Ne kadar sürecekti, yaklaşık 40 dakika ya da 1 saat aralığında. İç çamaşırlarımın üzerindeki ince siyah elbise dışında giydiğim bir şey yoktu.

"Hazır mısınız?" dedi bizi hazırlamak için yanımızda bekleyen doktor, "Birazdan bilinçaltınıza derin bir giriş yapacaksınız. Unutmayın; oradaki olacaklar gerçek değil."

Derin bir nefes aldım. Sırayla solumdaki Tom'a, sağımdaki Ambar'a ve onun yanındaki Stiles'a baktım. Kesinlikle hazır değildik.

Makinelere yattığımızda doktor bizi ayarladı, ve sonra camın arkasına geçti. "Başlıyoruz." ve bahsettiği ses çıkmaya başladı. Gözlerim kapandı ama o kadar sesin içinden en son doktorun sesini duymuştum,

"Biliyorsun, eğer bu onları delirtirse gidecekleri... Biliyorsun."

°•°•°

Bir anda gözlerimi bembeyaz, koskocaman bir odada açığımda yanımda Ambar, Tom ve Stiles'ı da gördüm. Benim gibi meraklı bir şekilde etrafa bakıyorlarken önümüzde biri belirdi.

Bu... Açıklaması biraz zordu. İnsan vücuduna sahip olan ama, yüzü olmayan bir... Varlık?

Hayır, bu Kitsune'ydi.

Ve evet, yüzü yoktu. Sanki biraz Slendermani andırıyordu. Yüzünde ağız, göz, burun, hiçbir şey yoktu. Başta anlamadığımız bir şeyler söyledi ve o an gözlerim tekrar kapandı, kendimi başka bir yerde buluverdim.

Burası bir sandıktı, ve sandıkta ne yapıyordum ben! Korkuyla hemen sandığı açmaya çalıştım. Ama ellerim acısa bile işe yaramadı.

"Çıkarın beni!" diye bağırdım bir kaç defa. Bir kez daha bağıracakken duyduğum hırıltıyla suspus oldum. Dışarıya kulak kabarttım. Biri oldukça sesli bir şekilde nefes alırken sandığın kapağı aniden açıldı.

Hızla kendimi dışarı attığımda ise bir evin içinde olduğumu gördüm, eski evim... Ayağa kalkarak etrafa bakarken bir gülme sesi duydum, bir bebeğin sesi. Ayrıca anne ve babasının şefkatli sesini de.

O tarafa doğru gittiğimde kapının önünde durdum ve ileri adım atamadım. Çünkü halının ortasında kendi bebekliğim oturmuş, gerçek anne ve babamla oynuyordu.

"Aferin kızıma. Bak babası, ne kadar da kolay öğrendi."

"Akıllı kızım benim."

O an beni göremediklerini fark ettim ve oraya ilerledim. Evet, bu bebek bendim. Annemin verdiği oyuncakları ağzıma sokmakla meşguldüm. Bu sırada annem, elindeki o kolyeyi babama gösterdi, "Artık zamanı geldi." Babam başını salladı.

Annem dikkatli bir şekilde kolyeyi boynumdan geçirdiğinde bebek olan ben, merakla kolyeye bakmaya çalıştım. "Bu artık senin kızım. Onu koru, o da seni korusun." dedi annem gülümseyerek.

•THE NOGITSUNE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin