Gökçe sabah uyandığında yatağının yanındaki masanın üstünde papatyaları gördü. Bir demet papatya vardı...
Gökçe böyle şeylere alışık değildi. Papatyaların nerden çıktığını doğal olarak merak ediyordu.
" Anne bunlar ne " diye sordu gökçe.
Anneside tam bilmiyordu. " Kurye getirdi kızım üstünde kart vardı galiba. Ben pazara gidiyorum , kahvaltı hazır . " dedi ve annesi evden çıktı.
Gökçe kendi kendine " kesin çınardandır. Bu adam şapşal yaa " diyip gülüyordu. Emin olmak için papatyaların içindeki kartı eline aldı ve okudu yazıyı.
" Geçen günkü ezilme vakası için bunlar. Bu arada dünkü mesajımı almışsındır umarım. Rüzgar Doğanoğlu " yazıyordu.
Ne yani bu çiçekleri rüzgarmı yollamıştı. Dünkü insan görünümlü melek diye attığı mesajda mı ondandı yani. Bu adam ne istiyorduki gökçeden. Gökçe uzaklaştıkça erkekler ona doğru geliyordu.
Gökçe önceden önlemini alıp rüzgarı kendinden uzak tutacaktı. Bunun için Minayı yani rüzgarın asistanını arayıp rüzgarın telefonunu istemişti. Dünkü mesajı silmeseydi numarayı ordan alabilirdi fakat rüzgarın mesajını silmişti. Çınarın ki hala duruyordu telefonunda.
Rüzgarın numarasını tuşlayıp aradı.
" Alo Rüzgar bey ben Gökçe " dedi.
Rüzgar bunu pek beklemiyordu. " Papatyalar için teşekküre gerek yok " dedi rüzgar sırıtıp.
Gökçe bununla uğraşıcak gibiydi. " Tam tersi lütfen birdaha böyle mesajlar çiçekler falan yollamayın. " diyip telefonu rüzgarın suratına kapattı. Rüzgarın egosunu tatmin edecek ne zamanı vardı nede kişiliği.
Rüzgara daha önce hiçbir kız böyle davranmamıştı. Tüm kızlar onu arar o kızların suratına telefonu kapatırdı. Şimdi ise işler değişmişti. Gökçe zor kızdı ve Rüzgarda o zor kızı alıcaktı.
Gökçe rüzgara haddini bildirdikten sonra üzerine uzun beyaz bir elbise ile kot ceket giyip saçlarını taç örgü yaptı. Annesinin hazırladığı kahvaltıdanda iki bişey atıştırıp evden çıktı. Çınara gidip aralarındaki durum hakkında konuşucaktı. Bugün bir adım atıcaktı. Heyecanlı ve mutluydu. Çünkü çınara karşı birşeyler hissediyordu.
_________
Çınar daha yeni uykudan uyanmıştı. Bir duşa ihtiyacı vardı. İçinde gökçeye dair bir umut vardı. Betülde ortalarda yoktu. Kafası baya rahattı.
Duşunu aldıktan sonra üzerine sax mavisi takım elbisesini ve siyah ayakkabısını giydi. Arabanın anahtarlarınıda aldıktan sonra ıslık çalarak evden çıktı ve arabasına bindi.
Şirkete geldiğinde yasinin odasına girip selam verdi.
" Günaydın "
Yasin " günaydın patron bugünkü bu farklılık ne acaba üstündeki "
Çınar " bugün eminim gökçe gelicek "
Yasin " bahçivan lazım "
Çınar yasinin bu dediğine şaşkınlıkla bakabilmişti.
Çınar " ne bahçivanı lan "
Yasin kahkaha patlatarak " Yüzünde açan gülleri bir düzene sokması lazım. Sonuçta gül hassas bir çiçektir çabuk solar, bakım lazım " dedi.
Çınar " gel lan buraya yasin öldün sen " diyip gülerek yasini kovaladı odada. Çok iyi arkadaştı bunlar.
Çınar yasinden sonra odasına gitti. Bir toplantıya girmesi gerekiyordu. Dosyalarını alıp toplantıya girdi. Reklam şirketlerinin ortaklığıyla ilgili Yunanistanla yapılan bir toplantıydı bu. Çınarın yunancasıda baya iyiyidi. Bu yüzden toplantıda en çok o söz sahibiydi tabi patron olmasınında etkisi vardı.
Toplantı bittikten sonra Çınar odasına geri döndü. Fakat dönmez olaydı. İçerde betül oturmuş birşekilde kahvesini yudumluyordu.
Betül " hoşgeldin hayatım. " dedi. Ne hayatımı ya çınar bu kızdan ayrılmamışmıydı.
Çınar " Betül bak biz artıkk.... " demesine kalmadan Betül çınarın dudaklarına yapıştı. O sırada Gökçe mutlu birşekilde kapıyı açtı ve içerdeki manzarayı görmez olsaydı keşke.
Hayal kırıklığı , pişmanlık , üzüntü... hepsini aynı anda yaşadı gökçe çınar ve betülü o halde görünce. Çınar gökçeyi içeri girerken görmemişti. Gökçe kapıyı kapatıp gitti. Çınar Betülü itekleyip kapanan kapının ardındaki kişiyi bulmaya gitti. Kapının eşiğine gökçenin başındaki bandana düşmüştü. Çınar bandanayı gördü ve eline aldı. Pudra pembesi bu bandana tıpkı gökçe gibi kokuyordu.
Yasininde dediği gibi güller çabuk solar. Çınarın yüzünde açan güllerde işte şimdi solmuştu.
Çınar çalışanlardan birine kimin geldiğini sorduğunda gökçe cevabını aldı. Beklemişti Gökçesini. Gelmişti... fakat böyle saçma sapan bir yanlış anlamaya yakalanmamalıydı.
Çınar şirketin dışına çıktığında gökçe yoktu. Belki sahile gitmiştir umuduyla sahile gitti. Yoktu...
Belki begümün yanındadır diye düşündü. Begümü aradı. Yoktu....
Eve gitmiştir belki diye düşündü. Gökçenin annesini aradı. Yoktu....
Hiç sevmediği rüzgarı aramak zorunda kaldı en sonunda. Ne yazıkki ordada yoktu.
Çınar ne yapacağını bilmiyordu. Fakat aklında tek bir soru vardı : GÖKÇEMM NEREDE ????
Ve yinee Aklında tek bir hedef vardı : GÖKÇEYİ BULACAĞIM. Onun gökçesiydi o , onun sevdiği kadındı , yıllar sonra ilk kez aşkı tattığı kadındı o , Gökçemm dediği gökçeydi o. Zümrüt gözlü meleğiydi onun , kalbini barındırdığı ev sahibiydi onun.
Gökçe'nin kalbinide kendi kalbinde ev sahibi yapmadan bırakmayacaktı.!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KONDU
Roman d'amourVarsayalım gecekonduda oturuyoruz. Hayallerimizi gerçekleştiremezmiyiz? Yada kimseyi sevemezmiyiz? Kelebek kadar ömrü kısa sürmesin aşkımızın , bir daldan başka bir dala konmasın birdaha. Sadece bizim dalımıza konsun. Aşkımız konsun adı Aşk kondu o...