Balkabağı'nın Göğü

273 10 20
                                    

Belirsizliğin eşiğinde dolanan fikirler; anlamsız cümleler eşliğinde seğiriyor, umudun kenarında birikmiş duygular,
Ege'nin Denizi'ne dökülüyordu. Nemine adım atmış benliğim ise; anlamsızlığı yudumlarken bakışları, bardağın dolu tarafının boş olduğunu gösterebilecek kadar doluydu.

"Вавилонское столпотворение." Aylena'ya, yokluğunda gelişen bütün olayları anlattığım halde, gidişatını kaçırmış olan ilişkimize aynı açıdan bakmayı sürdürdü.

"Çok kalabalık, karmaşık."

"Oturur ya, gün geçtikçe her şey yerli yerine oturur."

"Bu işin sonunda sen, kıçın üzeri oturma da." Aylena'nın açık sözlülüğü, en kötü zaman da bile geçerli olurdu.

"Öyle mi, dersin?" Az önce; onu teskin etme çabalarım, çoktan öznesini bana yöneltmişti.

"Hayır, ben anlamıyorum." Ranzanın üst bölmesinden hafif bir ses işitildi.
"Eğer; seversen birlikte olursun, sevmezsen, herkes kaldığı yerden devam eder. Bunu, zorlamanın anlamı ne?"

"Onunla ilgili emin olduğum tek bir konu varsa, o da bakışları."
Keşfinde yürüdüğüm Ege, istediği zaman; tutunduğu eli bir kayaya çarpıp onu dağlayabilir, ormanın gizli derinliklerindeki nefretinden pay biçebilirdi. Bunu, derinliğine uzanan vadilerden seken sert çakılların zihnime çarpmasından
ve nefretinin biçtiği yüz hatlarından kolayca anlayabiliyordum.

"Sana birinin dokunması fikri bile onu geriyorsa," Olayların akışını düşünüp yorumladığı için bazı yerlerde duraksıyor, en mantıklısını öne sürmeye çalışıyordu.
"Sana değer veriyordur." Az önce, söylemiş olduğum cümleyle ilgilenmemesi bir tarafımı memnun etmişti, açıkçası. Çünkü, bakışlarının etkisi anlatabileceğim bir konu değildi.

"Diğer bir ihtimal." dedim, Ege'yi düşünerek.
"Himayesindeki herkesi sahiplenecek kadar muhafazakar bir insandır." Ege'yi tanımayan, yolda sadece bir müddet beraber yürüyen insan bile; ondaki özgüveni hissedebilir, sahiplenme olgusunu net bir biçimde görebilirdi.

"Himaye, ne demek bilmiyorum ama; anlattığına göre adam, seni diğer insanlardan daha fazla önemsemiş."

"O zaman, neden bu kadar kararsız?" Her bir kelimeye sinebilecek kadar yoğun bir belirsizlikti bu.

"Biliyor musun? Medyada bile çok yer etmemiş. Örneğin, bir kadınla yakalandığı hiç gözükmemiş."

"Bir dakika, sen, Ege'yi mi araştırdın?

"Tedavi süresinde yapabileceğim pek bir şey yoktu. Dinlenirken de bir adamı araştırmak çok zor bir iş değildi." Duyguların duyumsarak deneyimleştiğini, hissederek de pekiştirildiğini öğreneli epey olmuştu, ama; Aylena, bana her zaman daha fazlasını öğretmişti. Minnet gibi, dostluk gibi.

"Berrin, hatırlamak istemediğim geçmişimde bana verilmiş en büyük nimet." Berrin, Aylena'nın, ismini söylemeyi tercih etmediği zamanlarda kullandığı bir isimdi. Berrin denilmesinin isteği; topallayan geçmişine karşı ayaklanarak dik durduğunu gösterme çabası mı, boynu bükük bir kabullenmişliğin baskılanan haklılığa karşı başkaldırısı mı, bilinmez.

"O pezevengin başında o gece şişe kırmasaydım, her zaman Aylena olarak kalırdım." Sineye çekilen vicdani doğruların ardından ahlaksızlık soyunurken; kirli pazarlamalar, ortaya çıkardı bütün çıplaklığıyla. O gün; o şişeyle darbe yiyen, bir hatadan çok daha öteydi, bizim için. O darbe, yitirilmiş bir masumiyeti kazanma düşüncesindenden de çok daha ileriydi. Tasvip etmediğini anlatan bakışların varlığından kurtulmak, tamımadığın bir adamın iğrenç dokunuşlarının altından kurtulmak... O gün o darbe, Aylena ile bana, fahişe olan benliğimizi öldürerek yeni bir hayata adım atmanın sözünü sunmuştu.

Çığlığın EcesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin