Koza Sökmek Üzere

272 5 10
                                    

Kelimeler kıvrılırken anlamlar taşıyor, bel ayrımında.
\ /
\ Evet, /
Küçük bir çit ile kırılabilir umutlarım. /
\ Bir taşla paramparça olabilir,
ruhum /
/Evet, körpecik duygularım
/düşe,/
\bilir /

Acının açılmamış fideleri boy atıyor.
\ /
Ruhumun katmanları
/arasına girebilmiş acılara
bakışın vasıtasıyla ulaşıyor,/
ruhumun bütününü kavrayabiliyordu.
\ /
\ / \
Gün görmemiş umutların
varlığındaydı, o.

"İnci." Güneş ışınların solgun olduğu, ışığın zırhımı kıramadığı o zamanda..
"Birkaç dakikadır, karalıyorsun." Aydınlığı kayıp bu adam, gölgeme nasıl eşlik edebilirdi?
"O ağaç figürünün anlamını anlat bana." Kelimelerce o zırhı delip yalnızlığıma nasıl kol kanat gerebilirdi?
"Anlat bana, küçük." Elleri yüzümü avuçladığında yorgundu, o zaman.

Avucuma baktım. Kelimeler.. Dağılmıştı, belirsizlik içindeydi.

"Güzelim, yüzüme neden öyle bakıyorsun?" Parmaklarının hissinde yitikti biraz.
"İnci." Ona.. Karışıyordum.

Lekenmiş bir ruhu,
kirpiklerindeki dokunuşların heceleriyle dibe çekerken gülüşündeki kuvvet kadar bana ulaşmış; kelimelerin damarı şişerken ruhumdaki özgür sürgünlerine rengini bulamıştı.
Evet, rengimin valörlerine karışmıştı.

"Şefkat." Avucuma kaydırmış olduğu bakışını kafasını sallayarak dağıtıyor, parmağını yanağıma sürerek anlamını kıvrımlarca besliyordu.

"Bu çizgiler, çıkmaza götürse bile mi?" İçimde, geçmişten kalan ve etkisini hala sürdürebilecek güçte olan bir şeyler vardı.

"Şefkat." O bir şeyler kırılırdı, çoğu zaman.

"Sonu, uzaklarda kalmışsa?"
Affedilirdi.

"Yeniden." Unutulurdu.

"Bende gördüğünü değil, ufaklık." Eskiyordu artık.
"Bende hissettiğini değil." Bir şeylerin yaşlandığını hissediyordum.

"İhtiyacım olan tek şey, bu."

"Yıllarca uzağımda." Burnunu kırıştırdı ve kendini geriye çekip aramızdaki bağı kopardı.

"Hem, şefkat kim? Ben tanımam, şefkati falan. Tanıt bana."
Ağzımı açmıştım ki parmaklarını dudağıma bastırdı.
"Ufak tefek şeyler, hatırlıyorum." Gözünü kırptı.
"Ama, gerilerde kalmış olmalı."

"Benim de avucumda olmalı."
Gülümserken elimi tamamen açtım.
"Görüyor musun?"

"Gülüşünün saçtığı özgürlüğü görmemiş olmalı. Yoksa, avucuna sıkışıp hapsolmayı tercih etmezdi." Elime uzanırken istemsizce sıkmış olduğum elime baktım.
"Kimse, tırtıl olmak istemez." Elimden çekip gözlerine kilitlerken bakışlarıma karşılık dudağının ucu büküldü.
"Özgür bırak, onu."

"Kanatları." Ruhuma dokunuyor; kıvrımlarının üzerinden akan benliğimi, denizine alıp onu nefessiz bırakıyordu.

"Kanatlarını incetebilmek için,
gökyüzü fazla ıslak." Dudağının ucu büküldü, yeniden.
Zamanı susturabilecek olan vurgusu, onu geçmişte bırakıyor,
"Soğukluğunu kaybetti." Bakışları elime kayarken,
Tınısı dakikaları aralıyordu
"Bakışlarım, donmuş parmaklarını şimdiye kadar çözmüş olmalıydı."

Çığlığın EcesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin