Kafanda bir düşünce oluşurken peşi sıra gelirdi cümleler. Tek tek ayıklayıp ortaya en güzelini sunmaya çalışırdın. Ama cümleler peşi sıra gelip düşünceyi yaratıyorsa işte bu kafa karışıklığı yaratırdı. Ve şuan yatağın üzerine uzanmışken tam olarak bunu hissediyordum. Saf karmaşayı hissediyordum.
"İnci." İlk önce sesi ulaştı, sonra çevrilen kapı kolu ve.. Aylena karşımdaydı.
"Anlat çabuk. Neler yaptınız? Ne konuştunuz? Hepsini öğrenmek istiyorum. Aslında dün seni bekleyecektim fakat çok yorgundum. Hatta koltukta uyayakalmışım."
"Tamam, tamam sorun değil. Beklememen hem daha iyi olmuş. Hiçbir şey anlatacak durumda değildim. Şuan bile nereden başlayacağımı bilemiyorum."
"Olumsuz olmadı değil mi? Yani adam ters tepmedi?
"Hayır aksine ben ters tepildim." Dün akşam aklıma geldikçe içim titriyor, bu yüzden de yatağıma gömülmek istiyordum.
Sıcaklığın soğuk tarafını algılamak.
Yüzümü buruşturdum."İnci anlatacak mısın yoksa polis mi çağırayım?"
"Aslında konuştuğumuz her şey normaldi. Ben de, zaman da olağandı. Sadece.. Olağan olmayan o ve hareketleri. İlk başta o kadar soğuk davrandı ki orada olmadığımı düşünmeye başladım. Dediklerime cevap vermeyi bırak, yüzüme bile bakmadı. Sonra bir anda, ne oldu bilmiyorum, kendimden bahsetmeye başladım. Korkularımdan yani. Sonra bambaşka bir adam oldu. Aslında sorun.. Sorun bakışlarında. Bana bakmayan adam beni gördü resmen. Bakışlarına öyle bir anlam yükledi ki bana dokunması tuhaf hissettirdi. Artık değersiz biri değildim sanki, o da artık sırtını bana dönüp de kapının açılması için dua eden adam değildi. Aksine, bir sonraki buluşmayı düşünen bir adamdı. Dediğim gibi bakışları. Olağanın dışına çıkartıyor insanı. Farklıydı."
"İnci. Bu bir oyun biliyorsun değil mi? Saklambaç gibi, kör ebe gibi. Bildiğin diğer bütün oyunlar gibi bir oyun. Yakalanmadığın sürece oyundasın. Görülmediğin sürece varsın. Eğer devam etmesini istiyorsan anlam yükleme. Bizimkiler diyor ki;
"Dikkatsiz insan, orman da yürür de yakılacak odun görmez."
Dikkatli olacaksın yani. O oduna ulaşmak istiyorsan bunun gerçek olmadığını bilmen ve kural ihlali yapmaman gerekiyor.""Bunları biliyorum Aylena. Neyse boşver bunları. Belki de koşmam lazım. Unutmam için, kendime gelmem için. Koşarsam gerçekliğin farkına daha çabuk varabilirim.
Duyduğu müziğe göre ritim kazanırdı beden. Koşuyorsan eğer, attığın her adım da müziği kovalarsın. Avını kontrol altına almak için daha dar bir alan seçerdin elbette. Bu yüzden kulaklık ile müzik dinlemek başka bir ifadeydi. Sanki duyabileceğin müziğe dokunabilirmişsin gibi; duyduğum ritmin üzerinde gezinebilir onu yakalayabilirmişsin gibi.
One, two, three. Nefes al. One, two, three. Nefes ver. Nefes alışverişim hızlandıkça iyi hissediyordum. Daha fazla hızlanıyor, kendimi özgürlüğe daha fazla bırakıyordum."Ateşiniz var mı?" Yakınımda duyduğum ses adımlarımı hızlandırmam konusunda bir fikir gibiydi. Ama burası İstanbul'du. Koşarken bile ateş aranabilirdi.
"Var gibi mi gözüküyor?" Bir anda hızlandı ve önüme geçti. Durmak zorunda kalmam beni sinirlendirmişti.
"Haklısınız.. Benim sormak istediğim asıl soru.." Elleri kafasında duran başlığa dokundu.
"Kelebekler bir gün yaşamayı hak etmeyecek kadar güzellikte olduğu halde, doğa onları neden buna mecbur eder?" Hala bir tanesi takılı olan kulaklığımdaki müziğin ritminin değiştiğini hissediyordum. Yoksa kafamdaki düşüncelerin gürültüsü müydü kulağıma ulaşan? Bu cümlenin bu kadar tanıdık olması şuan beni bu zamana yabancılaştırmıştı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çığlığın Ecesi
Genel KurguEge'nin derinliğinden dolayı İnci'ye ulaşılamadı. Çünkü.,. Suskunluğa erişmiş kelimelerin nefesi, burada değil. Uçup gitmiş, soluk bir şeyler, kalmış geriye.