Biri bana burda neler döndüğünü anlatsa iyi olurdu. Korkmaya başlıyordum çünkü. Öldüm mü ben. Gerizekalı ölsen böylemi olur? Tamam bunu tuhaf kılıklı annemgile sorsam iyi olur.
Bu arada onlar gerçekten annemgil mi? Böyle birileri annemgil kılığına girmiş bana tuzak
kurmak isteyen biri olabilir mi? Gerçekten beynimin işleyişine hayranım. Nasıl bu kadar komplocu olabiliyor, beni korkutarak adrenalin salmakta bir numara. Daha fazla dayanamayıp sordum. "Acaba benim burda ne işim var ve siz gerçekten annemgil misiniz? Bu arada niye böyle kıyafet giydiniz ve bura benim odamdan niye farklı?" El işaretleri ile sorularımı sıraladım.İçinde bulunduğum duruma bakarsak çokta soru sormadım aslında. Sonuçta burada birsürü soru işareti var. O sırada içeri abim kılıklı kişi girdi. "Kardeşim, sonunda uyandın. İyi misin, bir isteğin var mı? Hemen adamlarıma söylerim." Abimin ne ara adamları oldu? "Vay, nesiniz siz mafya felan mı?" Bana ne oldu biri hemen anlatmazsa kafayı yiyeceğim de. "Oğlum, sağlıklıkçılar uyandığında hatırlamada zorluk yaşayacağını söylemişti. Ona biraz zaman vermeliyiz."
"Zaman felan yok, bana hemen ne olduğunu anlatın yoksa arkama bakmadan giderim burdan." Abim "Prensesim Hilal, anlatacağız ama yeni uyadın kendine gelmen gerek. Söz veriyorum kendine geldiğinde sana anlataca-"Sözünün bitmesine izin vermeden muhtemelen sağlığım için takılmış serumları felan çıkararak aniden arkama bakmadan kaçmaya çalıştım. Kolum ağrımıştı, başım dönmüştü fakat umrumda değildi.
Burası gerçekten saray gibi güzel renklerle ve dizaynı ile hem kocaman hem de şahane ortam yaratıyordu. Koşabildiğim kadar koştum. Bir yandan elbisemi tutup diğer yandan
kaçıyordum. O sırada sarayın içinde beni gören hizmetli ve muhafız kılıklı insanlar "Prenses, iyi misiniz?" diye soruyordu. Bana anlatın dediğimde anlatacaklardı. Biraz deliyim bir şeyi sonucu ne olursa olsun kafama koyduğum zaman yaparım. Bu arada annemgil arkamdan koşup "Tutun onu" emri veriyorlardı.Tam dahada hızlanmışken kapıyı arıyordum. "Kahretsin, nerede bu lanet kapı?" Tam kapıyı buldum ve aniden iki elimle kapıyı iterek dışarı çıktım. Büyülenmiş gibiydim çünkü burası şahane biryerdi. Dünya'dan daha farklı büyüleyici güzellikte. Mor, mavi ve kırmızının en güzel tonları gök yüzüyle buluşmuş, harika bir gün batımı yaratıyordu. Yemyeşil çimler, mor ve yeşil karışımı ağaçlar, kırmızı çoğunlukta çiçekler. Ben tam ortama büyülenip anlamsızca koşarken sert birşeye çarptım. Başımı kaldırıp baktığımda muhafıza benzeyen kızıl saçlı ve yeşil gözlü bir adamdı.
Şuan kaçmak gibi önemli şeylerim vardı, tam kaçmaya tekrardan yeltenecekken arkadan "Tut onu, çabuk!" emri geldi. Kollarımı sımsıkı tuttu ve çekmeye çalıştığımda kolum acıdı. "Bıraksana gerizekalı, hayat memat meselesi, beni tam şuan bırakmazsan ölebilirim." Bana sadece deli görmüş gibi baktı. O sırada annemgil yetişti. "Mal mal bakana kadar bırakabilirdin."
"Kızım prensesim, yapma böyle bizi hatırlamadığını düşündükçe kahroluyorum. Biz sana zarar verecekmişiz gibi kaçıyorsun." Ne, bir an gözümü farklı yerde bulmuşum kaçmayayım mı? "Kusura bakmayın annem kılıklı kadın ama ben canımı yolda bulmadım. Kıymetli canım, size güvenemem." O sırada annemin gözlerinin dolduğunu farkedince dayanamayıp "Tamam ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ve kafam çok karışık. Bana biraz zaman verin ayrıca bana ne olduğunu eksiksiz anlatın." Annem biraz da olsa iyi hissetti kendini. Yine üzgündü ama ağlamadı.
"Tamam kardeşim. Sana ne olduğunu anlatacağım ama kaçmamaya söz ver, sarayın içime girelim yeniden sağlığın için gerekli olan kontrolleri yapsınlar sana anlatacağım." Daha fazla onları üzmemek için kabul ettim. "Kızım, seni çok özledim bir kez sarılabilir miyiz?" Biraz tereddüt etsemde yüzünü görünce kollarımı açtım ve sarıldık. Sarılırken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevginin Küle Dönüşü
Fantasyİntikam ve sevgi ateşi savaştı. Sevgi intikama yenik düştü ve kül oldu. O kül, ateş olduğu zamanlar herkesi yaktı. Bazıları bilerek yandı, bazıları bilmeden. Bazıları doğrularıyla, bazıları yanlışlarıyla.