Hayat böyle bir yerden sonra,
Ne kadar karışsanda kalabalıklara...Farklı hayatlara meraklıydım. Ama burda en çok merak ettiğim şey hayatı değil neden beni bu hale getirdiğiydi. Ne de olsa kendi canın bir yerden sonra her şeyden kıymetli olur. Özellikle tehlike anında ilk kendi canını düşünürsün. Bir gün toprağın altına girecek bedeni her şeyden değerli tutup, toprak altına girmemesi için çabalarsın. İşe yaramayacağını bile bile. İnsan kendini bu çabadan alıkoyamaz. Aynı şeyi yapıyorum, ilk kendimin sonra da ailemin sağlığı için geldim. Birazcıkta merakım için gelmiş olabilirim. Bana zarar vermesinin imkansız olduğunu biliyorum. Aksi takdirde yine gelirdim. Yüzümdeki çizginin, sırtımdaki morlukların, karnımdaki bıçak izinin hesabını sormak için gelirdim. Bunlar için geldimde zaten. Sadece hayatı beklenmedik oldu.
Kötü görünmesine rağmen zorla gülmeye devam ediyordu. Ama bu acının gülüşüydü. Gözlerine gelen anılarda öfke, kırılma, hayal kırıklığı ve en derinlerinde küçük bir çocuk vardı. Gözlerinin altı fazlasıyla mordu, siyah harelerinin dışında kalan aklar al rengine boyanmıştı.
"Direk en önemli yerinden başlayayım. Göründüğüm kadar kötü birisi değilim, daha da kötü birisiyim. Yerine geçtiğim kardeşim Werther zaten ölmek üzereydi, bende bunu kendi leyhine çeviren manyak bir abiyim." Duyduklarımda donup kalmıştım. Kardeşinin zaten ölecek kısmı umrumda değildi. Bir abi kardeşinin ölümünü kendi leyhine nasıl çevirebilirdi? Aklı izin verse kalbi izin vermez. Kalpsiz. Evet bu tanımı onun için bulmuştum. Bunun için şaşırmamam mı gerek? Bu cümleler kanımı bile dondurmuşken. "Bakışlarından söylemek istediklerini anlıyorum. Aynı şeyleri kendi kendime de söylüyorum."
"Manyaksın sen, hiç mi vicdanın sızlamadı?!" Güldü, yine güldü. Ciddi sözlerime karşılık ağlamak yerine güldü. Gülüşünden emin değilim çünkü içindeki hüznü kapatırcasına güldü. Anlamsız güçlü gülüş gibi gözüken içinde kardeşinin yerine geçen manyağın bütün duygu kırıntılarını barındırıyordu. Her gülüşünde duygularını atarsa hiç ağlamaya yer kalmayacaktı, istediği ise buydu. "İşin daha da karışık olduğunu, yaptıklarının nedeni olduğunu biliyorum, en başından anlat! " Bakışlarını bana çevirdi ve gülüşünü söndürdü. Ciddi duruyordu artık. Bu tuhaf geldi.
"Herkes sadece yaptıklarıma bakıyordu, kimse nedenini sorgulamıyordu." Bir iç çekti. "Ailem Kaltan ailesine çalışıyor, tıpkı kızıl prensin ailesi gibi." Karen'in ailesi Kaltan ailesine mi çalışıyordu? Daha da dikkatle dinlemeye başladım. "İki aile birbirini tanıyordu ve iki ailede çocuklarını aynı şekilde yetiştiriyordu. Karen'in abisi Leo ile arkadaştım ve ailemin yetiştirme tarzından uzak, onlara göre yaramaz bir çocuktum. Ama sadece her yaşıtım olan çocuklar gibi oyun oynuyordum. Hangi çocuk daha dört yaşındayken asker gibi yetiştirilmek isterki? Bunu bile istemez ama benim biricik ailem daha da fazlasını istiyordu, beni hem asker hem de silah yapmaya çalışıyorlardı. Güçlü ailelere bile doğrultabilecekleri silah. Öyle olmak istemedim ben, sadece oyun oynayıp etrafta koşuşturmak, masum bir çocuk olmak istedim. Bunun için sevilmeyen, hayırsız bir çocuk oldum." Sonlara doğru gözleri dolmuştu. Sadece tebessüm edebilmişti ama sonradan bu da soldu. Ailesi tarafından bir yarası olduğu belliydi ama yine de her an gülen bu adamın karşımda gözleri dolacağını düşünmezdim. Kötü bir hayata karşı gülmekten yorulmuş gibi olan bu heybetli kişi, çocukluğuna karşı gözlerinin derinlerinde barındırdığı kişiliğe ve masum birine dönüştü sanki. Elleri kirliydi onun, ama içindeki çocuğun elini asla kirletmemişti. Küçüğünün istediği gibi...
"Ben 12 yaşlarıma geldiğimde Karen 8 yaşlarındaydı ve oda bu eğitime karşıydı. Birgün dayanamayıp kaçtı o saraydan, o sarayın pisliklerinden. Yaşı daha çok küçüktü ama o yaşına göre çok olgun davranıyordu. Onunla gurur duydum. Karen gittikten sonra onu örnek aldım. Ailemle kavga ettim ve onlara 'bu saraydan giderim' dedim." Histerik bir şekilde güldü. "Sanki silah olmam dışında onların umrundaymışım gibi. O zamanlar onlara daha da karşı çıkıp başlarına bela olmaya başladım. Böyle olunca benim gitmeme gerek kalmadan kendileri attılar. Kim bu çocukla uğraşırdı ki zaten?" Kendi çocuğunu dışarı atmak mı? Ne tür bir merhametsizlik bu? Başına ne iş geleceğini bilmeden... Aris bir aileye teslim edilmişti, nerede olduğunu biliyorlardı. Ama bu çocuktan haber bile almayacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevginin Küle Dönüşü
Fantasyİntikam ve sevgi ateşi savaştı. Sevgi intikama yenik düştü ve kül oldu. O kül, ateş olduğu zamanlar herkesi yaktı. Bazıları bilerek yandı, bazıları bilmeden. Bazıları doğrularıyla, bazıları yanlışlarıyla.